Çocuk Hakları İnsan Haklarıdır!

Çocuk hakları insan haklarının ayrılmaz bir parçasıdır, insan haklarının çocuklar için özel olarak gerektirdiklerine işaret eder.

Çocuk hakları, çocukların insan haklarıdır. Her çocuğun var oluşuyla değerli, biricik, kendini gerçekleştirme gücü olduğuna ve ona borçlu olunan muameleye işaret eden düşünceyi, 18 yaşına kadar herkes için özel bir statüyü ve bunu temel alan mücadele alanını tanımlar.  Çocuklara karşı her türlü onur kırıcı ve kötü muamelenin ortadan kaldırılması için bir taleptir. Her çocuk için daha iyi bir dünya, eşitlik ve adalet talebinin yüksek sesle söylenmesidir. Bu talebin temel dayanağı ise insan hakları kavramıdır. 

Çocuk hakları insan haklarının ayrılmaz bir parçasıdır, insan haklarının çocuklar için özel olarak gerektirdiklerine işaret eder. Dolayısıyla insan hakları kavramını ve barındırdığı alt kavramları ele almak önemlidir. Nitekim “bir kavramın içeriği bulanık olduğu halde, herkes bu kavramı bildiğini sanınca, kavram tehlikeli hale dönüşür”. İnsan hakları kavramının genellikle muktedirler tarafından tehlikeli ve tehdit içeren kavramlar arasında değerlendirildiği ve öncelikle bu algının dönüştürülmesine ihtiyaç olduğu da açıktır.

İnsan hakları kavramının temeli insan ve insanın değeri kavramlarından ayrı düşünülemez. Ki tüm bu kavramlar antik çağlardan bu yana felsefe, siyaset, hukuk vb. çeşitli alanlarda ele alınmaya devam ediliyor. Çünkü insan eyleyen bir varlık. Düşünür, hisseder, davranışa döker, eylem veya eylemsizliği seçer. Keşfeder, üretir, biriktirir, biriktirdikleri üzerine yeniden inşa eder. Yapabilir olma, gücü ve olanağı vardır. Bu, tabii ki insanın tür olarak üstün olduğuna, yapabilme gücü ve erkini şuursuzca kullanabileceği anlamına gelmez. Aksine zarar vermemeyi tercih etme ve bunu eyleme dökme gücüne, olanağına, sorumluluğuna işaret eder, bu da onu değerli kılar.

“Tüm insanların sadece insan oldukları için sahip oldukları” haklar bütününe işaret eden insan hakları düşüncesi, her bir insanın yaşamını eşit, özgür, adil ve insan onuruna yaraşır bir şekilde sürdürmesi gerektiğini öngörür. Irk, renk, yaş, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet ifadesi ve kimliği, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka her tür statüye karşı ayrımcılık yasağını tanımlar. 

“İnsan hakları etkin ve edilgin anlamda etik ilkelerdir: insanların görmesi ve başka insanlara göstermesi gereken muameleyi dile getirirler. Aynı zamanda toplumsal düzenlemeye, hukuka ve siyasete etik talepler getirme girişimidirler. İnsanın değerini tanıma ve koruma istemleri olarak, yani insanları yalnızca insan oldukları için koruma istemleri olarak ortaya çıkarlar. Bu bağlamda insan haklarını koruma felsefi, etik ve siyasal sorunlara işaret eder. Felsefi bir sorundur, çünkü insan hakları kavramının açıklığa kavuşturulmasına – bu hakların getirdikleri konusunda daha sağlam sonuçlar çıkarmamızı sağlayabilecek bir açıklığa- şiddetle ihtiyaç vardır. Etik bir sorundur, çünkü günlük yaşamda bu haklara saygı gösteren ya da onları çiğneyen kişilerdir; kişilerdir olayları ya da kamu görevlisi olarak verdikleri kararlarla korunmalarına katkıda bulunan. Ayrıca siyasal bir sorundur; çünkü bütün yurttaşların insan olarak olanaklarını geliştirmeleri, “korku ve yoksunluktan uzak” yaşayabilmeleri için gerekli koşulları doğrudan doğruya veya dolaylı olarak sağlamak, her devletin görevidir” (Kuçuradi, 2011).

İnsanlık tarihi kölelikten ırkçılığa, zulüm ve işkenceden katliamlara kadar sayısız insan hakları ihlallerine sahne olmuşsa da insan haklarının küresel bir sese dönüşmesi 20. yüzyılın ortalarına denk gelir. Özellikle de 2. Dünya Savaşı sırasında Nazizm’in altı milyondan fazla kişiyi katletmesinin yarattığı dehşete ve insanlık suçlarına karşı oluşan tepki, insan hakları ihlallerinde “bir daha asla” ilkesinin belirleyici olmasının zemini güçlendirmiştir. Bu bağlamda barışın tesisine katkıda bulunmak ve insan hakları standartlarını uluslararası hukukta tanımlamak için 1948’de ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi dönüm noktalarından biridir.

İnsan hakları standartlarına dayanan uluslararası insan hakları hukuku devletlerin birbirlerine ve kendi sınırları içinde bulunan tüm hak sahiplerine (yurttaş olsun veya olmasın) yükümlülüklerini tanımlar. Buna göre devletlerin üç temel yükümlülüğü bulunur. 

  • İnsan haklarına saygı gösterme
  • İnsan haklarını sağlama 
  • İnsan haklarını koruma ve yerine getirme

Açıktır ki bu yükümlülüklerin öncelikli muhatabı hak sahipleridir. Her insan hak sahibidir; hakları vardır, hakkını talep eder, yükümlülük sahiplerini sorumlu kılar ve diğer insanların haklarına saygı gösterme sorumluluğu vardır. Yükümlülük sahiplerinin ise hak sahiplerinin haklarına saygı gösterme, hakları sağlama, koruma ve yerine getirme sorumluluğu vardır. Dolayısıyla hak sahipleri ve yükümlülük sahipleri arasındaki ilişkinin insan haklarını temel alması yani hak temelli olması beklenir.

Kıssadan hisse insan hakları ihlalleri fıtrat, kader, kısmet, kaza, münferit, istisna veya doğal afet değildir. Hakların korunmasını lütuf gibi sunmak, ihlallere olmuş bitmiş hayat devam ediyor veya beka sorunudur vb. demek de kabul edilebilir değildir. 

Peki, çocuk hakları neden insan hakları alanında ayrıca tanımlanmıştır? 

Çocuk haklarının insan hakları bünyesinde özel olarak tanımlanmasının nedeni insan haklarının çocuklar için özel gerektirdikleri olmasından kaynaklanır. Öyle ki halen yetişkinler tarafından kurgulanan dünya düzeni çocuğun insan haklarını görmezden geliyor, çocuk hakları ihlalleri sürüyor ve de artıyor. 

Dolayısıyla çocuğun insan hakları, çocuğu yetişkinlerin özellikle de karar vericilerin hoyratlıklarından ve neden oldukları insan hakları ihlallerinden korumak için özel olarak tanımlanıyor.

Mevcut düzen çocuğu hak sahibi görmekten ziyade sistemin devamı için bir nesne olarak görüyor, araçsallaştırıyor, dikkate almıyor, oy hakkı vermiyor. Bununla birlikte çocukların gelişimlerinin özel bir evresinde olmaları, görüşlerinin nadiren dikkate alınması, hükümetlerin insan hakları konusundaki tutumunu belirleyen siyasal süreçte anlamlı bir rol oynayamamaları, kendi haklarını korumak için adli sistemden yararlanma konusunda önemli sorunlarla karşılaşmaları, haklarının ihlali durumunda hukuki yola başvuramamaları, haklarını koruyan örgütlere erişimlerinin sınırlı olması da hak ihlallerinin hem zeminini döşüyor hem de ihlallerinin artmasına neden oluyor. 

Çocuğu nesneleştiren, tahakküm altına alan, değersizleştiren, “-mış gibi” yapan ezberlerin ve algının değişmesine; çocuğun potansiyeline inanan ve güçlenmesine destek olan yaklaşımın benimsenmesi ihtiyacı aciliyetini koruyor. Dolayısıyla çocuğun insan hakları, çocuğu yetişkinlerin özellikle de karar vericilerin hoyratlıklarından ve neden oldukları insan hakları ihlallerinden korumak için özel olarak tanımlanıyor.

“İnsanlık çocuklara elindekinin en iyisini vermekle yükümlüdür”

Çocukların insan haklarını korumaya yönelik çabaların ve karar vericilerin yükümlülüklerini tanımlayan toplumsal sözleşmelerin tarihsel süreç içerisinde parça parça biriktiğini görüyoruz. En kapsamlı ve halen temel belge olarak kabul edilen ise 1989 yılında yazılı hale getirilen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme (ÇHS), bu sözleşmeye bağlı ek protokoller ve çocuk hakları komitesinin genel yorumlarıdır. 

Sözleşme dünya çapında çok kısa sürede ve en çok taraf olunan uluslararası belge niteliği taşıyor. Bu, dünya ülkelerinin pek çok anlaşmazlığa, çatışmaya ve savaşa rağmen ortaklaştığı temel konunun çocuğun insan hakları olması bakımından da umut veriyor. 

54 maddeden oluşan ÇHS’nin 4 temel ilkesi bulunuyor.

1) Ayrımcılık Gözetmeme İlkesi: Çocuğun insan hakları, istisnasız tüm çocuklar için geçerlidir. Sözleşmeye taraf olan devletler, hiçbir ayrım yapmadan yetki alanlarındaki tüm çocukların insan haklarını tanır ve taahhüt eder. Ayrımcılık yasağı sözleşmenin 2. maddesinde tanımlanır.

İnsan hakları literatüründe ayrımcılık yasağı, tüm insanların haklara ve özgürlüklere eşit biçimde sahip olmalarını, bu haklardan eşit olarak yararlanmaları hakkını tanımlar. 

2) Çocuğun Yüksek Yararı İlkesi: Çocuğun yüksek yararı ilkesi, çocuk odaklı bakış açısını destekler, çocuğun birbiriyle ilişkili hak ve ihtiyaçlarını gözetir. Çocuğun insan haklarının korunmasına yönelik kanunların, politikaların ve uygulamaların değerlendirilmesinde çocuğun yüksek yararının göz önünde tutulmasını, hizmet planlamalarında çocuğa öncelik verilmesini tanımlar. ÇHS’nin 3. maddesi başta olmak üzere tüm maddeleri çocuğun yüksek yararını odak alır.

3) Çocuğun Yaşam ve Gelişme Hakkının Korunması İlkesi: Yaşam ve gelişme, her çocuğun temel hakkıdır. ÇHS’nin 6. maddesi: “Her çocuk yaşama hakkına sahiptir. Devlet çocuğun yaşamını ve gelişimini güvence altına almakla yükümlüdür”, der.

4) Çocuğun Katılımı İlkesi: Çocuğun katılımı kavramı demokrasi ve insan hakları kültürünün tüm toplumlarda tam olarak benimsenmesini sağlamak amacıyla ilk kez ÇHS ile gündeme gelmiştir. Sözleşmenin 12, 13 ve 15. maddelerinde belirtilen çocuğun katılım hakkı “çocukların ve gençlerin kendilerini ilgilendiren konularda, kararlarda, etkinliklerde ve süreçlerde etkin bir şekilde yer almaları” anlamına gelmektedir. ÇHS’de çocuğun katılım hakkının özellikle tanımlandığı maddeler şöyledir:

Madde 12: “Her çocuk kendisini ilgilendiren herhangi bir konu ya da işlem sırasında görüşlerini serbestçe ifade etme, görüşlerinin dikkate alınmasını isteme ve katılma hakkına sahiptir”

Madde 13: “Çocuk, isteklerini ve düşüncelerini seçtiği bir yolla özgürce açıklama hakkına sahiptir”.

Madde 15: “Çocuklar, başkalarıyla bir araya gelme, dernek kurma ve kurulu derneklere katılma hakkına sahiptir”.

“Kamu yaşamında yer almak” ve “kamu yaşamının bir parçası olmak” şeklinde tanımlanan katılım, çocukların karar süreçlerinde ve etkinliklerde yer alması, bu süreçlerde “etkili” olması, karar mekanizmalarına, uygulama ve değerlendirme süreçlerine “etkin” müdahalelerde bulunmasıdır. Katılım “çoğulculuk”, “insan hak ve özgürlükleri”, “hukukun üstünlüğü” ile birlikte demokrasinin temel prensipleri arasında yer alır. Çocuk ailede, okulda, sokakta, politikada yani aslında yaşamın her alanında demokrasinin ve insan haklarının temel prensiplerine göre yaşamını sürdürmezse, ileriki yaşantısında bu kavramlara göre yaşaması mümkün değildir. 

ÇHS’nin ilke ve çerçevesi çocuğun insan haklarının korunmasında hak temelli yaklaşımın güçlendirilmesi, söz konusu yaklaşımın bütüncül ele alınması -başta çocukların kendilerini ilgilendiren her konuda -ki çocukların yaşamlarını doğrudan veya dolaylı etkilemeyen konu yoktur- görüşlerini ifade etmelerine alan açmak ve bu görüşleri ciddiye almak yükümlülüğünü hatırlatır.

Peki, bütüncül ve hak temelli yaklaşım ile kastedilen nedir?

Bütüncül ve hak temelli yaklaşım; çocuğun insan haklarının ihlal edilmemesi, ihlal edildiğinde etkin, onarıcı ve iyileştirici bir müdahale yapılması ve benzer bir ihlalin bir daha asla tekrarlanmaması için birbirini bütünleyen politika, yasa, örgütlenme ve uygulamalar oluşturulmasını amaçlayan yaklaşım olarak tanımlanabilir. Kamu idaresi için yol haritası, çocuk hakları hareketi için ise kontrol listesi olarak tanımlanabilecek bu yaklaşımın gereklilikleri birbiriyle yakından ilişkili ve çok boyutludur. Söz konusu gereklilikler genel olarak şunlardır:

  • Her çocuğun insan haklarının güvence altına alınmasına öncelik vermek
  • Çocuğun insan hakları ve korunması konusunda ortaklaşmak
  • İhlallerin kök nedenlerine yönelik araştırma yapmak
  • Hak temelli veri oluşturmak
  • Çocuğun anlamlı ve etkin katılımını sağlamak
  • Çocuklar için hak arama mekanizmaları oluşturmak ve çeşitlendirmek
  • Liyakat üzerine kurulu sorumluluk zinciri kurmak
  • Başta bütçe olmak üzere her tür kaynak aktarımına öncelik vermek
  • Hesap verebilirlik ve şeffaflık sağlamak
  • Kısa- orta ve uzun vadeli koruyucu- önleyici planlama ve uygulamalar yapmak (Çocukla ilgili tüm alanlara dair ihlal olmasın, olduğunda ve bir daha asla olmamasına dair planlama ve uygulamalar)
  • Hak temelli izleme, değerlendirme ve raporlama süreçleri yapılandırmak
  • Bağımsız izleme mekanizmalarına açık olmak
  • Her bir çocuk hakkı ihlali ile ilgili cezasızlık kültürü ile mücadele etmek

Son söz yerine bu yazıyla çocukların insan haklarına dair temel çerçeve sunulmaya çalışılmıştır. Özeti ise şudur:

  • “Çocuklar insandır” , her bir çocuk hak sahibidir.
  • Çocuğun insan hakları evrenseldir, bölünemez ve devredilemez.
  • Devletin her çocuğun insan haklarına saygı gösterme, sağlama ve koruma yükümlülüğü vardır.
  • Çocuğun insan hakları ancak hak sahiplerinin güçlenmesiyle gerçekleşir.
  • Çocuğun insan hakları yetişkinlerin insan haklarından daha değersiz veya lütuf değildir.