Savaşta ve Barışta; Çocuklar, Dönüştürme Gücü Olan Öznelerdir

Yıllardır çocuk hakları alanında olup çocuklarla barış üzerine çalışan,  aynı zamanda Diyarbakır merkezli  Rengarenk Umutlar Derneği’nde faaliyet yürüten Alper Yalçın ile savaş koşullarında ve barış süreçlerinde çocukları konuştuk. 

Galiba en zoru savaşı konuşmak. Ama bu gerçeği konuşmadan barışı konuşmak da mümkün değil. Hele de bizim ülkemizde… Öncelikle savaşın genel olarak çocuklar üzerindeki etkisini biraz konuşalım isteriz. Savaş çocuklara ne yapıyor? Özellikle çatışma süreci sonrasında çocuklarda ne gibi psiko-sosyal değişimler gözlemlediniz? 

Çatışmaları konuşurken aslında çatışmaların çocukların yaşam alanlarında nerelere sirayet ettiğini yeniden hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. Bu hatırlama halimizi de olabildiğince çocukların hakları açısından bütüncül bir yerden yapmanın önemli olduğunu düşünüyorum, çünkü çatışma deyince akla ilk önce doğal olarak yaşam hakkı gibi temel haklar gelebilir ve bu oldukça da haklı bir kanaat olur ancak çatışmalarda çocukların daha görünmez hakları da ihlal ediliyor.  

Bölgede yaşanan çatışmaları düşündüğümüzde bu çatışmalar çocukların gittiği okullara, çocukların gittiği sağlık kurumlarına, sokaklara değiyordu. 

Bu hakikatlerin tartışılması, bir yandan da insanların ve örgütlenmelerin buralara taraf olduğu iddiasıyla hedef olmasına neden oldu. En son söyleyeceğimi en başta söyleyerek üçüncül bir taraf olarak ben de çocukların tarafında olduğumu ifade etmek isterim.  Çocukların eğitim hakkı boyutunu düşündüğümüzde, okulların karargâh olarak kullanıldığı bir ortam söz konusuydu, ki bu çatışmanın iki tarafı için de geçerliydi. Ancak sonrasında yanında karakol kurulan bir okul olduğunda veya  çevresinde polis veya askerlerin olması, zaten birçok okulun da kullanılamaz hale gelmiş olması, hem çocukların hem de ailelerin korktuğu, çocuklarını okula göndermekten daha fazla imtina ettiği, hatta okul terklerine neden olan sonuçlar yaratmıştı.1 Çocukların öğretmenlerinin önemli bir kısmı şehirleri terk etti. Bu bir çocuk için kıymeti büyük bir şeydir bilirsiniz. Bazen çocukken sizi okula gitmeye motive eden şey sevdiğiniz öğretmeninizin dersidir. Dolayısıyla bunun olmaması elbette ki sizi etkiler. Kaldı ki yalnızca öğretmen de değil, çatışma dönemlerinde çocukların gittiği okulların bazılarının kullanılamaz hale gelmesi veya ailelerin çatışmalardan daha uzak ilçelere taşınmaya çalışmasıyla beraber Diyarbakır Barosu’nun raporuna göre çocukların %70’i iki veya daha fazla kez okul değişikliği yaptılar.2 Çünkü özellikle çatışmaların yaşandığı bölgelerde aileler zorla yerlerinden edildiler ve pek çok insanın evi yıkıldı. Bu nedenle çocuklar da aileleriyle birlikte evler, doğal olarak da sürekli okul değişikliği yapmak zorunda kaldılar.3  

Sağlık hizmeti alamayan insanlar oldu. Türk Tabipleri Birliği’nin raporuna göre sağlık kurumları dahi çatışmanın taraflarınca karargâh olarak kullanıldı.4  Ayrıca insanların hastaneye gitmeye korktuğu bir dönemden de bahsediyoruz. Bu nedenle sonrasında hastaneye gitmekte tedirgin olan aileleri ve çocukları düşünmek gerekiyor. Sağlık hizmeti de çatışma sırasında ve sonrasında insanlar açısından tedirgin edici ve sekteye uğrayan bir şeye dönüşmüştü. Sağlık hizmeti alamadığı için hayatını kaybeden çocuklar da vardı elbette. Belki Hüseyin Paksoy5 ismini hatırlarsınız, ayağından yaralanmış ve 4 gün boyunca ambulansa erişemediği için hayatını kaybetmişti, üstelik AİHM’in acil tedbir kararı olmasına rağmen… 

Elbette sokaklar… Sokaklar çocuklar açısından en önemli oyun alanları. Çatışmalardan sonra çocuklar elbette ki sokakları eskisi kadar kullanamaz hale geldi. Kaldı ki çatışma atıkları gibi tehlikeler de sokaklarda çatışma sonrasında pek çok çocuğun yaralanmasına veya ölümüne yol açtı. Sokakta çatışma atıkları gibi riskler ve askerlerin, polislerin daha sık görünür hale gelmesi, hatta çocukların panzerlerin çarpması nedeniyle hayatını kaybetmesi, çocukların ve ailelerin sokaklarda tedirgin hissetmesine neden oldu.6 

Bir diğer boyutuna bakacak olursak daha 2021 yılında Rengarenk Umutlar Derneği’nde yaptığımız çalışmalarda, çocukların anadillerini sokaklarda daha az, evlerinde daha fazla konuşabildiklerini fark etmiştik. Yani çocukların kendi dillerini ve kültürlerini sokak gibi önemli bir kamusal alanda yaşamaktan tedirgin oldukları bir alandan bahsediyoruz. Çünkü bir yanıyla çatışmalar devam ediyor. Diğer yandan “çatışma” olarak adlandırdığımız şeyi yeniden düşünmek gerekiyor. Çatışmayı, silahlı çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bir dönemle sınırlı tutamayız çünkü ardından her şey daha güvenli hale gelmedi, bir toplumsal yüzleşme yaşanmadı, ihlaller cezasızlıkla sonuçlandı ve başka ihlaller de yaşanmaya devam ediyor. 

Pek çok çocuk için çatışmalar, yaş gruplarına göre de değişerek, farklı travmatik etkiler yarattı. Bu etkiler bir süreliğine çocukların gündelik hayatını etkileyecek ölçüde devam etti. Evlerini terk eden aileler açısından farklı, evlerini terk etmek istemeyen aileler açısından farklı şeyler yaşandı. Örneğin ben Cizre’ye bir gidişimde evinde koca bir delik olan ve 10 kişilik ailenin yaşadığı bir evi ziyaret etmiştim. Bir delikle ve duvarlarında kurşun izleri olan bir evde yaşamaya devam ettiğinizde çatışmanın etkilerini orayı onaracak gücü buluncaya dek yaşarsınız. Evin dışına çıktığınızda ise sokağınızda tedirgin bir şekilde yürümeyi bırakıncaya dek bu etkileri yaşarsınız. Dolayısıyla çatışmaların nasıl etkilediği ile ilgili bir şeyi düşünürken çocuk olduğunuzu ve gündelik hayatınızda neler olduğunu, gündelik hayatınızdaki her şeyin birden çatışmalarla ilişkilendiğini hayal edebilirsiniz. Bunları doğrudan yaşamadım, bunlar kişisel tanıklıklarım ve yaşayanlar için eminim ki bunları okuması daha zordur. Fakat yaşayanlardan ziyade tanıklık edenler olarak bu deneyimler bizi çocuklarla ilgili nelerle yüzleşmemiz gerektiğine ve neler yapmalıyız sorusuna hazırlıyor olmalı bence. Bu anlatıyı bu şekilde algılayabilirsek, mücadele edecek gücü de kendi içimizde taşımaya devam edebiliriz.

Ülkemiz de yıllardır savaş ve çatışmaların olduğu bir ülke. Özellikle Kürt sorununda çözümsüzlüğün dayatılması da savaşı körüklüyor. Son aylarda ayrıca dış politikada da sürekli bir savaş çığırtkanlığı var. Bu ortamdan bakınca çocuklar genelde görünmüyor. Buradan bakınca, ülkedeki bu ortam Türkiye’deki çocukları özellikle de Kürt çocukları nasıl etkiliyor? 

Bu konu eminim ki her çocuğu farklı bir biçimde etkiliyordur. Çünkü çatışmalar yalnızca bir bölgede yaşanmadı. Pek çok katliam yaşandı bu ülkede ve çocuklar bunlara tanıklık etti. Dolayısıyla her kimlikten, her siyasal görüşten çocuğu bu süreç etkiledi elbette. Nasıl etkilediğine dair ise çok sınırlı bilgi var. Ancak örneğin asker veya polislerin çocukları bütün olan bitenden nasıl etkilendi, FETÖ nedeniyle tutuklanan ya da ailesinden birisi tutuklanan çocuklar nasıl etkilendi buralar çocuk hakları alanında da neredeyse hiç çalışılmayan, ihmal edilmiş alanlar, bir gün bunlarla da yüzleşeceğiz bence.    

Hukuki süreçler ve yargılama aşamasında işler nasıl? Cezasızlık politikaları… Buralara dair ne söylemek istersin? Özellikle çocuğun üstün yararı ilkesi gözetiliyor mu? 

Yargılama süreçleri ne yazık ki cezasızlıkla sonuçlanıyor. Örneğin Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın raporunda7 7 Ağustos 2015-16 Ağustos 2016 tarihleri arasında 123 çocuğun hayatını kaybettiği yazarken, bu çocukların dosyalarının yalnızca üçte birine dair bilgi bulunabilmiş. Yani çoğu dosyanın ne durumda olduğuna dair bir bilgi de yok. Fakat bilgi olan dosyalara bakınca 36 dosyanın takipsizlikle sonuçlandığı, 6 dosyanın soruşturma aşamasında olduğu, 3 dosyanın da AİHM sürecinde olduğu bilgisine ulaşabiliyorsunuz. 
Şimdi 123 dosyadan 45’ine dair bilginin olduğu bir durumda dahi düşündüğünüzde bu tablo zaten bir cezasızlık sürecini ortaya koyuyor. O günlerden bugüne gelebilen ve polislerin yargılandığı dosya Helin Hasret Şen isimli çocuğa ait ve duruşmaları hala devam ediyor.8 Dolayısıyla şu manzarada zaten çocuğun üstün yararı ilkesinden bahsedebilmek mümkün değil. 

Her çatışmada çocuklar bir mağdur olarak öne çıkıyor. Bu konuda bir çocuk algısının olması elbette kötü değil, sadece bunun yeterli olmadığını ifade etmeye çalışıyorum.

Peki ya barış? Savaşın içindeki çocuklarla barış üzerine konuşmak güç olsa gerek… Barış onlar için ne ifade ediyor? Barışla ilgili kurdukları ilişki nedir? Sonra dahil olma olasılığı ve dünyadaki örnekleri nelerdir?

Biz daima çocuk hakları alanında emek veren insanlar olarak çocukların barış süreçlerinde yer alması gerektiğini savunduk. Çünkü her çatışmada çocuklar bir mağdur olarak öne çıkıyor. Bu konuda bir çocuk algısının olması elbette kötü değil, sadece bunun yeterli olmadığını ifade etmeye çalışıyorum. Hatta öyle ki pek çok örnekte çocuklar mağduriyetin boyutlarına dair bir imaj olarak sunuluyor bize. Örneğin filmlerde, savaşta bir yetişkinin ölmesiyle bir çocuğun ölmesi insanlarda aynı etkiyi yaratmaz. Çünkü çocukluk algımızda çocuklar “masum” veya “gelecek”tir. Dolayısıyla bir çocuğun ölümü bir masumiyetin ve geleceğin kaybı olarak sunulur. Ancak bu algı, çocukların bugünün yurttaşları olduğu fikrini, çocukların dönüştürme gücü olan özneler olduğu fikrini gölgeliyor. Oysaki dünyada bu konuda o kadar çok örnek var ki…  

“Barış nedir?” sorusu bir çocuk kadar, bir yetişkinin de üstüne bir süre düşünmeden, tartışmadan yanıtlayabileceği bir şey değil. Bunu kendinize sorduğunuzda bu soruyu duyduğunuz gibi hemen yanıtlayabiliyor musunuz?

Çocuklar için barış, aslında oldukça somut şeyleri içeriyor. Yani çoğu çocuk yetişkinler gibi sistem analizleri yapmıyorlar ancak söylediklerinin arka planlarında çeşitli sistemlerin değişmesi gerektiğini de biliyorlar, yalnızca bunu yetişkinler gibi ifade etmiyorlar, etmek zorunda da değiller sanki… 

Ayrıca “Barış nedir?” sorusu bir çocuk kadar, bir yetişkinin de üstüne bir süre düşünmeden, tartışmadan yanıtlayabileceği bir şey değiL. Bunu kendinize sorduğunuzda bu soruyu duyduğunuz gibi hemen yanıtlayabiliyor musunuz? Dolayısıyla örneğin bir çocukla bu konuyu ilk kez konuştuğunuzda, çocuk bu soruyu “barış çikolata yemektir” diyerek yanıtladığında bu yetişkinler için komik ve sevimli gelebiliyor. Aslında komik değil, sadece sevimli de değil. Çocuğun bu beyanı belki de yoksulluğu ifade ediyordur ya da belki de sadece çikolata yemektir. Bu kadar basit olabilir. Bu elbette bir ötekini hesaba katmayan, bireysel bir yanıt fakat tıpkı her yetişkinin bu soruyu rasyonel yanıtlamak zorunda olmaması gibi bir çocuk da rasyonel bir şekilde yanıtlamak zorunda değil. Bu yanıt Rengarenk Umutlar Derneği’nin “Çocukların Barış Algısı” atölye çalışması raporunda yer alıyor.9 

Çocuklar barışı tanımlarken başka neler diyor peki? 

5-8 yaş aralığındaki çocuklar; 

  • Ben sokağımı çok seviyorum. Halayı seviyorum. Benim için barış budur.
  • Mahallemin zarar görmemesidir. 
  • Silah sesi yerine kuş sesinin olmasıdır. 

9-12 yaş aralığındaki çocuklar; .

  • Barış deyince aklıma Suriyeli çocuklar geliyor. Çünkü onlar savaştan kaçmışlar. Barış her çocuğun hakkıdır. 
  • Benim için barış mahallemizde polislerin olmamasıdır.
  • Önyargısız olmaktır. Herkesi olduğu gibi sevmektir. Diliyle, rengiyle, diniyle kabul etmektir. 

13-15 yaş aralığındaki çocuklar; 

  • Gelen turistler Diyarbakır’ı güzel ve tarihi görüyorlar. Ama bazı insanlar işlerinden çıkarıldı, aç bırakıldı, Diyarbakır’da yasaklar oldu. Bu yüzden insanlar çok mutsuzdu, çocuklar oyun oynayamıyordu. Yasaklar kalktıktan sonra herkes sevindi. Bu dünyada hep barış olsun. 
  • Mahallemde, okulumda özgürlüğümün kısıtlanmamasıdır.”

Bütün bu paylaşımlardan çocukların barışı savaşın bir yokluğu olarak algıladığını düşünmek mümkün ancak öte yandan da barışı tartışmak uzun erimli bir süreci de beraberinde getiriyor, bunu da unutmamak gerekiyor. 

Kuzey Uganda’da tematik değerlendirmeye dâhil olan çocuklar resmi barış görüşmelerinde çocukların seslerinin ve temsiliyetlerinin içerilmesinin desteklenmesinde ısrarcı oldular.

Dünyada ise aslında çocukların barış süreçlerine katılımlarını destekleyen, çocuklarla bu konuda çalışan yetişkinler veya bu konuda çalışan çocuklar var. Sadece barış süreçleri de değil üstelik, örneğin “geçiş dönemi adaleti” olarak adlandırdığımız sürecin çocuk odaklı olabilmesi için üretilmiş kaynaklar var.10 Hakikat Komisyonları denilen sürecin nasıl çocuk odaklı olabileceğini tartışan kaynaklar var.11 

Çocukların barış süreçlerine katılmak ile ilgili istekli olduğu örnekler de paylaşmak isterim. Mesela Kuzey Uganda’da tematik değerlendirmeye dâhil olan çocuklar resmi barış görüşmelerinde çocukların seslerinin ve temsiliyetlerinin içerilmesinin desteklenmesinde ısrarcı oldular. Çocukların uzlaşma ve hesap verme sorumluluğuna ilişkin görüşlerini içeren rapor taslağını (İlgili Aileler Derneği, 2007) okurken hükümet delegasyonu resmi danışma sürecini bir gün uzatarak Kuzey Uganda’nın dört bölgesinden çocukların temsilcileriyle buluştular ve görüşlerini dinlediler. Uzlaşma ve hesap verme sorumluluğunu takip eden anlaşma açıkça çocukların katılımına ilişkin taahhüdü yansıtıyor. 

Çocuk iletişim ağı Honduras’ta şiddetin engellenmesi ve barış kültürünün teşviki için iki televizyon programı hazırladı. Program, yerel yetkililer, gençlik ağı, çocuk iletişim ağı tarafından örgütlendi ve geniş bir yelpazeden sivil toplum örgütleri tarafından desteklendi ve yaklaşık 2000 kişinin gösterilere katılmasını sağladı.

Çocukların ve gençlerin barış konusunda öncelikli olarak tanımladığı konulara dair iki örnek daha vermek isterim; 

Uganda: Çocukların görüşlerinin hor görülmesi, çocuk haklarının inkârı, yozlaşma, Uluslararası Ceza Mahkemesi (barış anlaşmasının korunması amacıyla tutuklama emirleri), toprak anlaşmazlıkları.

Guatemala: Çocukların görüşlerinin dikkate alınmaması, çocukların yetersiz olarak değerlendirilmesi, okul müfredatlarında savaşın gerçek tarihinin yer almasının önemi, silahlı iç çatışmanın nedenlerini öğrenmek, kültürel farklara saygının teşviki, güvensizlik kaygıları ve silahlı çetelerin artan şiddeti. 

Dünyada çocukların ve gençlerin, yetişkinlerden ayrı ve/veya yetişkinlerle birlikte gerçekleştirdiği çok fazla çalışma var fakat Türkiye’de yeterince bilinmiyor. Türkiye’de hafıza, hakikat, barış tartışmalarında çocukların da bu sürecin bir öznesi olduğuna dair yaklaşımlarla pek karşılaşmıyoruz. Ancak bu tartışmalar hiç başlamadı da diyemem. Örneğin KHK ile kapatılan Gündem Çocuk Derneği’nin 2013 yılında yayınladığı “Geçiş Dönemi Adaleti Çalışmalarında Çocuk” başlıklı, Van’daki çocuklarla bu konuda tartışmalarını içeren bir raporu var.12 2015 yılında yine Cizre’de çocuk ve gençlerle barış tartışmaları yürüttü ve çocukların sunucusu olduğu “Aşîtî / Çözüm Radyosu” isimli bir çalışması var derneğin.13

Özetle çocuklar daima barışın bir öznesi olarak kendilerini ortaya koyacaklar. Nitekim pek çok sokak eyleminde de çocukları görüyoruz aslında ve belki çocuklarla bu süreçleri konuşabiliyor olmak, pek çok yetişkinin sandığının aksine çocuklar için “kötü” değildir. Çünkü çocuklar yaşadıkları ülkede olan biten şeyleri duyuyor ve görüyorlar. Çoğunlukla yaptığımız hata, biz yetişkinlerin çocukların yaşadıkları sorunları çocuklardan daha iyi bildiğimize dair yanılgımızdır. Daima, çocuk hakları konusunda en iyi uzmanlar yine çocukların kendisidir diye düşünerek hareket etmemiz belki de daha doğru olabilir. Belki biraz da bunu denemek… 

Çocuklar daima barışın bir öznesi olarak kendilerini ortaya koyacaklar.

Çocuk için Barış Hemen Şimdi Girişimi’ne de bir süre emek vermişsiniz. Peki orada neler yapıyordunuz/yapıyorsunuz? 

Daha evvelinde 2015 Eylül ayında kurulan “Savaş İstemiyoruz, Çocukların Öldürülmesini İstemiyoruz” isimli bir örgütlenmemiz vardı ve bu örgütlenme 2015 yılının Aralık ayında 76 sivil toplum örgütü ile birlikte Çocuklar İçin Barış Girişimi’ni kurmamıza giden bir süreci doğurdu. Kalabalık, hızlı refleks geliştirebilen bir örgütlenmeydi ve hedefimiz tahmin edileceği üzere çatışmaların bir an önce durmasını sağlamaktı. 

Önce BM Binası önünde gerçekleştirilen basın açıklaması ile uluslararası kamuoyunu ve insan hakları mekanizmalarını harekete geçirmek üzere UNICEF Türkiye Temsilcisi ile bir görüşme yapıldı. BM Çocuk Hakları Komitesi ve İnsan Hakları Komiserine verilmek üzere bir mektup sunduk. Çünkü UNICEF yaşananlara ilişkin güçlü bir tepki vermemişti.  

Ardından TBMM önünde bir basın açıklaması ve HDP, CHP gibi siyasi partilerle görüşmeler yaptık. 

Taleplerimiz her zaman oldukça netti: 

  • Sokağa çıkma yasaklarının kaldırılması,
  • Devletin tarafı olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere, insan hakları yükümlülüklerini yerine getirerek yaşam alanlarındaki şiddet ve baskıdan vazgeçmesi,
  • Tüm tarafların çocukların yüksek yararını gözetecek tutumlar geliştirmesi,
  • Barış, özgürlük ve demokrasi temelinde müzakere sürecinin yeniden başlatılması,
  • Bu süreçte yaşanan tüm ihlalleri gerçekleştirenlerin cezasız kalmaması,
  • Bu sürede gerçekleşen toplumsal, ekonomik, psikolojik tahribatın hak temelli onarılması, bu şekilde toplumsal adaletin inşa edilmesi.

Bu ziyaretlerin ardından aslında Diyarbakır’da, İzmir’de, Ankara’da, İstanbul’da çoğunlukla sokaklarda eylemler yaptık ve hayatını kaybeden çocuklara dair düzenli bilgi notları hazırladık, kamuoyu farkındalığı yaratmaya çalıştık ve uluslararası mekanizmaları çatışmalarda gerçekleşen çocuk hak ihlallerine dair bilgilendirdik diyebilirim. Fakat bu eylemliliklerimizin bazıları ayrıca önemliydi, örneğin devletin çocuk hakları karnesini çıkarttığımızda bunu bakanlıklara da mektupla göndermiştik.14 

Devlet bu çatışma atıklarının temizlenmesi konusunda birincil yükümlülük sahibi.

Cizre’de sokağa çıkma yasaklarının akşam saatlerine alındığı bir süreç başladı, çatışmaların bittiği bir süreçti aynı zamanda. O süreçte çocuklar da çok daha fazla dışarı çıkar hale gelmişti fakat etrafta hala çatışma atıkları vardı ve çocuklar bu çatışma atıkları nedeniyle yaralanmaya veya hayatını kaybetmeye devam ediyordu. Biz farklı illerden yaklaşık 20-30 kişilik bir grup Cizre’de çocuklara çatışma atıklarının neler olduğunu, böyle şeyler gördüklerinde etraflarındaki bir yetişkine söylemelerini, diğer çocukları da bu konuda uyarmalarını hedeflediğimiz bir atölye çalışması yapmaya gitmiştik. Çocuklarla buluştuğumuzda, 2-3 tane zırhlı araçla çalıştığımız binaya gelen asker ve polisler bu çalışmayı durdurmamız gerektiğini, bunun yasak olduğunu bize söylemişlerdi. Bu oldukça rahatsız ediciydi diyebilirim. Çünkü iyi niyetli ve elzem bir çalışmaydı bizim açımızdan. Öte yandan da devlet bu çatışma atıklarının temizlenmesi konusunda birincil yükümlülük sahibiydi ancak çocuklar o süreçte yaralanmaya ve hayatını kaybetmeye devam etti. 

Çocuklar İçin Barış Girişimi olarak patlamalarla ilgili de çalışmalar yapmaya gayret ediyorduk. Örneğin Gaziantep’teki patlamayla ilgili açıklamalar yaptık, ve yine meslek örgütlerinden arkadaşlarımızla bir heyet oluşturarak Antep’e gidip yerinde gözlemler yapmış ve ihtiyaçlar belirleyerek müdahalelerde bulunmuştuk. 

Girişim şimdi aktif değil, bu yoğun emek sürecini bir yere kadar sürdürebilmiştik fakat bu kadar kalabalık bir örgütlenme olmasa da o zaman beraber çalıştığımız pek çok arkadaşımızla sonra yine çatışmalarla ilişkili olarak aynı masalarda oturmaya ve birlikte üretmeye devam ettik. 

  1. Silopi ve Cizre’de Sokağa Çıkma Yasağı Süresince ve Yasak Kalktıktan Sonra Geri Dönüşlerde Kadın ve Çocukların Yaşamış Olduğu Psiko-sosyal Süreçlere Yönelik Araştırma Raporu, Mayıs 2016. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği. https://hakikatadalethafiza.org/wp-content/uploads/2016/05/2016.05.13_GABB_KadinCocukGozlemRaporu.pdf  ↩︎
  2. Sur Çocuk Hakları Araştırması Ön Raporu, 07.10.2018, Diyarbakır Barosu. www.raporlar.org/sur-cocuk-haklari-arastirmasi-on-raporu-diyarbakir-barosu/   ↩︎
  3.  Çatışma Dönemlerinde Çocuk Hak İhlalleri Raporu(7 Ağustos 2015-16 Ağustos 2016), Sf. 91-100. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yayınları 123. Ankara, Aralık 2019, Türkiye İnsan Hakları Vakfı. https://tihv.org.tr/wp-content/uploads/2020/04/catisma-donemlerinde-cocuk-hak-ihlalleri.pdf ↩︎
  4. Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesinde 20 Temmuz 2015 Sonrası Çatışma
    Döneminde Sağlık Hizmetleri Hızlı Değerlendirme Araştırması, Sf. 13. Ekim 2015, Türk Tabipleri Birliği. http://www.ttb.org.tr/kutuphane/g_rapor_tr.pdf ↩︎
  5. “Cizre’de 4 Gün Ambulans Bekleyen Hüseyin Paksoy Hayatını Kaybetti”, 19 Ocak 2016, Bianet: https://m.bianet.org/kurdi/insan-haklari/171287-cizre-de-4-gun-ambulans-bekleyen-huseyin-paksoy-hayatini-kaybetti ↩︎
  6. Bu konuda son yayınlanan ve 10 yıllık süreci ele alan raporu inceleyebilirsiniz: “Zırhlı Araç, Mayın ve Çatışma-Savaş Atığı Kaynaklı Çocuk Hak İhlalleri”. Savaş ve Çatışmalı Süreçten Etkilenen Çocuklar Çalışma Grubu, 02.03.2022. Diyarbakır Barosu –  https://www.diyarbakirbarosu.org.tr/public/uploads/files/BARO%20%C3%87ALI%C5%9EMA%20DOSYASI%20%20%20(1)_compressed.pdf ↩︎
  7. Çatışma Dönemlerinde Çocuk Hak İhlalleri Raporu(7 Ağustos 2015-16 Ağustos 2016), Sf. 59-66. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yayınları 123. Ankara, Aralık 2019, Türkiye İnsan Hakları Vakfı. https://tihv.org.tr/wp-content/uploads/2020/04/catisma-donemlerinde-cocuk-hak-ihlalleri.pdf ↩︎
  8.  Dava hakkında daha fazla bilgi almak için bakınız: https://www.failibelli.org/dava/helin-hasret-sen-davasi/  ↩︎
  9. “Çocukların Barış Algısı” Atölye Çalışma Raporuna göz atmak için: http://rengarenkumutlar.org/wp-content/uploads/2021/01/enson_Bar%C4%B1%C5%9F-Alg%C4%B1s%C4%B1-Rapor-2.pdf ↩︎
  10. Kaynaklar İngilizce olmakla birlikte şu iki kaynağı örnek gösterebilirim: https://resourcecentre.savethechildren.net/pdf/4839.pdf/https://www.unicef-irc.org/publications/pdf/tj_publication_eng.pdf ↩︎
  11. https://www.unicef-irc.org/publications/pdf/truth_commissions_eng.pdf ↩︎
  12. Rapora ulaşmak için: https://docplayer.biz.tr/10119340-Gecis-donemi-adaleti-calismalarinda-cocuk-van-dan-cocuklarin-sesleri.html ↩︎
  13. Gündem Çocuk Derneği’nin youtube sayfası hala açık ve bu konuda yaptıkları diğer çalışmalarda hala duruyor. Radyo’nun bir bölümüne ulaşmak için: https://www.youtube.com/watch?v=LLw763JQEzQ&t=70s ↩︎
  14. “Devlet Çocuk Haklarından Sınıfta Kaldı”: https://m.bianet.org/bianet/egitim/171402-devlet-cocuk-haklarindan-sinifta-kaldi ↩︎