Afet, Çocuk, Tarikat

Afet, çocuk, tarikat. Bu yazıda bu üç kelimenin bir araya gelme/getirilme koşullarını irdelemeye çalışıyorum. Yazmak bir eylem, bu eylemselliğin arkasında ise 6 Şubat sonrası afet bölgesinden tarikatlarca kaçırılan çocuk haberleri var. Fakat yazı kaç çocuk nereye gitti, kimin başına neler geldi gibi bilgiler içermiyor. Bu bilgiler elbette çok önemli ve dünyanın tüm gazetecileri bu işlerin peşine düşmeli bence. Benim bir sosyolog olarak ilgilendiğim kısmı, tarikatların, çocukların sosyal inşa süreçlerindeki çerçeveleri ve afetin buradaki zemin hazırlığını tartışmak. Yine sosyolojik olarak, (örneğin) bin çocukla bir çocuk arasında bir fark görmüyor ve bir kereden çok şey olacağına inanıyorum. Vahameti artıranın sayı değil olayın bizzat kendisi olduğunu iddia eden niteliksel yöntemle hareket ediyorum. 

Toplum yıllardır var ve her birimiz bin bir çeşit toplumda yıllardır sosyal inşa süreci içindeyiz. Dünyaya gelip akışa dahil olduğumuz an, toplumun içindeyiz. Kimse kendi başına değil çünkü diğerleriyle iletişimde olmak herkes için bir ihtiyaç aslında. Yalnızlığın çekici bir sakinleştiriciliği var elbette, ama tanımadığımız insanlarla dolu bile olsa, yalnızlığın sonunda toplum içine karışmanın olmadığını düşünsek ya! Olmaz, çünkü dünyanın akışında topluluklar var, toplum var, toplumsallaşma var. 

Toplumsallaşma bize kendimizi her zaman iyi hissettirmeyebilir. İyi gelmesi için toplumun bir parçası olmak, topluma biraz ait kalmak da gerekir. Bu da bizleri kendimiz gibi olanlarla bir arada kalmaya yönlendirir. Toplumsallaşma birçok noktadan yakalanabilir. Yazının içeriğiyle de bağlantılı olarak örneğin Galli (2013) toplumsallaşmada dinin yerini, kendini ve çevresini kontrol arzusu ile anlatır. İnsanlar bazen, kendi hayatları üzerindeki aksilikleri, kaosu, yoldan çıkmayı din ile düzeltebileceklerine inanırlar. Din toplumun bir parçası olarak hayatı yoluna koymanın bir aracına dönüşür. Dahası, çocukların ebeveynlere itaati katı bir şekilde önemsendiğinde ve kontrol duygusu için yoğun istek gösterildiğinde kutsal metinler imdada koşabilir. Ebeveyne sorgulanamaz bir güç veren din, çocuklar üzerindeki tahakküme dayalı ilişkiyi pekiştirebilir. Galli (2013) burada ‘iç polis olarak din’ kavramsallaştırmasını yapar. 

Ebeveyne sorgulanamaz bir güç veren din, çocuklar üzerindeki tahakküme dayalı ilişkiyi pekiştirebilir.

Türkiye toplumsal yapısında din, hem ailenin çocuğa aktardığı gen, hem de bir sosyal inşa biçimi gibidir. Tercihe bağlı bir durum değildir, hatta bazılarına göre “tarikat bu milletin ruhu. Dolayısıyla din üzerinden kurgulanmış tarikat de adeta gen haritası gibi çocuğa şekil verir. Tarikat ilişkileriyle bezenmiş sosyal inşa süreci de bu şeklin formunu belirler. Kastettiğim; çocukların kendi kararlarını verme konusundaki şahsi yetersizlikleri değil, zaten böyle bir yetersizliğin olduğuna inanmıyor; çocukların, toplumsal eşitliğin parçası olan herkes kadar kendi söz haklarına sahip olduklarına yürekten inanıyorum. Çocuklar tarikatlara gitmesin, onları sahipsiz bırakmayalım diye tarikatları eleştirenlerin de çocuklar üzerindeki tahakkümünün farkındayım. Demek istediğim, çocuğa aktarılan tüm tarikat kodunu çocuğun kendine mal etmesinin çok olası olduğu. Örneğin tarikat herhangi bir şey uğruna ölmeyi ve öldürmeyi meşru görüyorsa çocuğun içinde bulunduğu toplumsallaşma mekanından çıkmadan bunu sorgulaması pek mümkün değildir. Üstelik bir de afet gibi bir kriz anı bu toplumsallaşma sürecine eklendiyse, tarikat minnet duygusu dahi oluşturabilir. Kriz anlarında biz kalabilmek başımıza çöken binalara rağmen güvenli alanda olduğumuzu hissettirebilir. Hatta afette bizden eksilen yakınlarımızı özlerken ‘cennete gittiği için mutluyum, iyi ki depremde öldü’ cümlesini bir çocuğa kurdurtabilir. Cennet uğruna depremde ölmeye yapılan güzelleştirmeler çocuğu sağ kaldığı için üzebilir. Burada IŞİD’in1 çocuklara nefret temalı bir savaş müfredatı hazırladığını hatırlasak mı? 

Tarikat herhangi bir şey uğruna ölmeyi ve öldürmeyi meşru görüyorsa çocuğun içinde bulunduğu toplumsallaşma mekanından çıkmadan bunu sorgulaması pek mümkün değildir.

Tarikat ilişkisi biter mi?

Gajewski (2019) tarikat faaliyetlerinden kaynaklanan tehditleri belirtmek ve her şeyden önce bunların çocuk ve gençlerin eğitim ve yetiştirilme süreçlerine etki alanındaki olası sorun durumlarını ortaya koyuyor. Tarikat veya kült gruplar olarak adlandırılan modern yeni dini hareketlerin, sosyal yaşamın marjinlerinde işlev gördüğünü ileri sürüyor. Şayet çocuğun sosyal inşa süreci bir tarikat mensubiyetini gerektiriyorsa dahil olma sürecinin psikososyal destekle profesyonelce yürütülmesi gerekliliğinin altını çiziyor. Bu özel sorumluluğun alınmaması halinde tarikat elçilerinin sözde eğitim faaliyetleri kisvesi altında dini fikirlerini yayma durumlarının önlenemeyeceğini ve ihmal ve/veya istismara dönüşebileceğini de ekliyor. Lois (2013) de tarikat ve çocuklara yönelik ihmal/istismar ilişkisinin çocuklar tarikattan çıktıktan sonra da etkili olabileceğini söylüyor: “Anlaşılır bir şekilde, tarikattan çıkan gençler bunalmış hissedebilir. Genellikle tamamen hazırlıksız oldukları bir kültüre girerler. Eğitime dair boşlukları olabilir veya sosyalleşme deneyimleri ve desteğinden yoksun olabilirler. Genellikle bildikleri her şeyin kaybını yeni deneyimlemişlerdir” Ayrılık sürecini örnekle anlattığı şu alıntıyı da paylaşmak istiyorum: 

“Geniş aile, bu gruplarda yetişenlere destek sağlamada çok önemli olabilir, ancak bu genellikle eksiktir, özellikle de geniş aile hala tarikata aitse. Kalacak güvenli bir yer, biraz maddi yardım veya dinlemeyi kabul eden bir kulak, tarikattan çıkan bir gencin hayatında büyük fark yaratabilir. Bir mezhepteki bir çocuk için, kendi grubu dışında yardım etmeye istekli akrabalarının olduğunu bilmek bile psikolojik bir cankurtaran halatı olabilir. 19 yaşında ayrıldığı Fundamentalist Son Zaman Azizleri grubunda büyüyen Truman Oler’in belirttiği gibi: ‘Ayrılmamdaki en büyük etkenlerden biri, gruptan yıllar önce ayrılmış olan Lorna Büyükannemdi. Lorna Büyükanne bana ne yaparsam yapayım her zaman geri dönecek bir yerim olacağını söyledi. Bu benim için çok şey ifade ediyordu çünkü ayrılırsam nereye gideceğimi bilmiyordum’. Ancak birçok genç bu kadar şanslı değil” (Lois, 2013). 

Sistemin içine dahil olmuş bir çocuk, hem içerideyken hem de sistemin dışına çıktığında tarikatın kendisi üzerindeki kırıntılarını ya da yıkıntılarını taşır. 

Sistemin içine dahil olmuş bir çocuk, hem içerideyken hem de sistemin dışına çıktığında tarikatın kendisi üzerindeki kırıntılarını ya da yıkıntılarını taşır. 

Neoliberalizm, yoksulluk, tarikatlar

1925 tekke ve zaviyelerin fiziki olarak kapatıldığı yıl. Üstelik Hoş’un (2022) haberine göre aksi yönde hareket edenlerin hapis ve para cezasıyla cezalandırılması da söz konusu. Bugün, afet sonrasında, tarikat ve çocuklarla ilgili yazdığım bu yazı, fiziksel olarak bitirilen bazı toplumsal yapıların zihinsel olarak işleyişte kaldığını hissettiriyor. Elbette 2023 yılı Türkiye’sinde sadece zihinsel değil aynı zamanda gözle görünür yapıları, ilişki ağları ve dinamikleriyle de tarikatlar var. 

Şunu bilmiyorum: Böyle yapılar dünyanın hangi ülkesinde ne durumda, yasal düzenlemeleri neler? Fakat şunu iddia etmenin doğru olduğunu düşünüyorum: Tarikat, küçük bir yapılanma değildir, neoliberal sisteme entegre olmuş, küresel pazardan payını alan, kendi içindeki kuralları neoliberal sistemle çatışma yaşamayacak şekilde gözden geçiren küçük yapılanmalardır. Dolayısıyla Türkiye’de göz hizasında görebildiğimiz veya etkisini izleyebildiğimiz tarikatlar, sadece Türkiye’nin meselesi değildir. Eklemek de mümkün ki tekke ve zaviyeyi kapatmak akilane bir eylem olmasına rağmen sosyal, politik, iktisadi ve kültürel zeminle uyuşmayan bir sürece dönüşmüştür. 

Burayı biraz detaylandırmak istiyorum. Çocuk alanında çalışanların özellikle hatırlayabileceği üzere, 6 Şubat sonrasında, afetzede bir çocuğun Türkiye’nin dışında görüldüğü ve sosyal hizmetlerin kendisiyle ilgilendiği haberini duymuştuk. Öncesindeki başka bir haberde ise yine birçok afetzede çocuğun İstanbul’da bir tarikat evinde görüldüğü haberini izlemiştik. O esnada afet bölgesinde de kayıp çocukların nerede oldukları araştırılmaya devam ediyordu. Her iki haberde de tarikat kavramsal olarak yer alsa da yapılan açıklamalar gereken her şeyin emin ellerde yapıldığı yönündeydi. Sonra bu haberler, gündemi de çok meşgul etmeyelim şimdi deyip kendiliğinden kenara çekilmiş, yerlerini futbol maçı, seçim kavgaları gibi konulara bırakmıştı. Bu haberlere konu olan çocukların tarikatlarla ilişkilendirilmeleri söz konusu olsa bile gündemde kalamadılar. Çünkü neoliberalizmin bize sunduğu toplumsal hayatta gündemi meşgul edecek konulardan biri çocuklar değil. 

Neoliberal sistem bize bir bakış açısı, bir yön, duracak bir yer verir. Olduğumuz noktadan bakınca sanki kendi arka planımız yokmuş gibi hissettirir. Bakınca gördüğümüz şey için yorum yaparken kendimizi bir kenarda bıraktığımızı düşündürür. Kendi olduğumuz yerin varlığını, arka planın kaçınılmaz yükünü bilemediğimizde sistemin kime ne bıraktığını da göremeyiz. Afet sonrası çocukların tarikatlarla eşleştirilmesini biraz da bu sebeple göremedik. 

Tarikatların kendimiz gibi olanla aynı tarafta kalabilmek kadar yoksulluğu yoksullukla yönetmeye ve zenginliği pekiştirmeye de yarayan bir yanı var.

Hazır bu kadar anmışken, neoliberal sisteme dair birkaç kelam daha etmek isterim. Bu kapsamında ‘neoliberal’ yerine ‘tarikatları sivil alan olarak meşrulaştıran sistem’ de denebilir. Piyasanın özgürleşmesi tarikat yapılanmalarının da kendi iç piyasalarını oluşturup bu halleriyle sisteme eklemlenmelerine yol açıyor. Bir saadet zinciri gibi kendi para politikalarını kurabiliyorlar. Kendilerine ait bu sistem onları içeride daha bütün, dışarıya karşı da daha özerk hale getirebiliyor. Tüm tarikat yapılarının birer para politikası olmayabilir, fakat para harcama-kazanma konusunda süregiden işleyişleri olduğunun altı çizilmeli. 

Paradan bahsetmişken, neoliberal sisteme bir yoksulluk açılımı yapılabilir. Yoksulluk çok zavallı bir kavrama döndü. Her şeyin sebebi olarak görülebiliyor, gözü kör olası yokluk! Tarikatların kendimiz gibi olanla aynı tarafta kalabilmek kadar yoksulluğu yoksullukla yönetmeye ve zenginliği pekiştirmeye de yarayan bir yanı var. Tarikatların, yoksulluktan mustarip insanların sığındığı güvenli alana dönüşebilme kapasiteleri var. Burayı şöyle açabiliriz: Aile diyelim, halihazırda yoksul olabilir. Tarikat desteğiyle çocuklarının eğitim sürecine dahil olabileceklerini, kendilerinin iş bulabileceklerini düşünebilir. Çocukları, yoksulluk nedeniyle eğitimden mahrum kalmasın diye tarikata yeşil ışık yakmış olabilirler. Yahut, başka bir aile diyelim, sadece yoksul oldukları için değil tarikata güvendiği için çocuklarının o sistemin bir parçası olmasını isteyebilir. Yoksul olmayan, tarikat aracılığıyla yoksul olmama halini devam ettirecek aileler de yine çocuklarını tarikattan sakınmayabilir. Oldukça zengin aileler, daha da zengin olmaları için sistemin içinde kalabilmenin bir yolu olarak çocuklarını tarikat mensubu haline getirebilir. Senaryoları artırmak mümkün. Yoksulluğun, çocukların tarikat mensubu haline gelmesinde önemli bir etken  olduğunu bilmek ama yoksulluğun yaşanmasına göre de çocukların tarikatla kurdukları ilişkinin form değiştirebileceğini fark etmek önemlidir. Afetin ise, yok olmaları beraberinde getirdiğini göz önünde bulundurmak elzemdir. Çocuk afette bir çok şeyin yok oluşuna tanık olmuş olabilir, ailesinin, evinin, yakınlarının, arkadaşlarının, okulunun. Tam bu noktada çocuğa bir şekilde yok oluşların yerine koyulabilecek bir şeyler vaat eden bir tarikata tutunmayı yargılarken birkaç kez düşünmek gerekebilir. Şimdi yazarken, çocuğun tarikata yönel(til)mesinin sadece yoksunluğu gidermesi de oldukça iyimser bir senaryo gibi göründü gözüme. Çocuk masumca yönlendirilmemiş, zorla, kaçırılarak, tehdit edilerek de sistemin bir parçası yapılmış olabilir. Afetle bir ilişkisi yok ama Enes Kara’nın intiharını2 hatırlasak mı? 

Çocuğun tarikata yönel(til)mesinin sadece yoksunluğu gidermesi de oldukça iyimser bir senaryo gibi göründü gözüme. Çocuk masumca yönlendirilmemiş, zorla, kaçırılarak, tehdit edilerek de sistemin bir parçası yapılmış olabilir. Afetle bir ilişkisi yok ama Enes Kara’nın intiharını3 hatırlasak mı? 

Neoliberal sistemi sadece para politikasıyla ele alamayız. Sistemin devamı için çeşitli şartların yerine gelmesi de önemli. İnsanlara kendilerini özgür hissettiren ama aslında onları bir girdabın içinde tutan şartlardan bahsediyorum. Elbette hepsinde dışarıya karşı bir duruş ve kendi içinde tutunmaya dayalı bir öz var. Şu durumda kendi içinde olanı kendi denetler durumdalar. Her ne kadar kendi içlerinde kalmaktan hoşnut olsalar da neoliberal sistem buna izin vermiyor. Dışarıyla ilişkilenmeyen bir sistem kendini özerk görse de aslında yok olmaya başlıyor. Bu sebeple kendi sistemlerini kabul edebilecek dış yapılarla bağlantılar oluşuyor. Aslında kendi prensipleri olan bir tarikat, örneğin afet bölgesinde ulusal bir derneğin kurallarıyla hareket edebiliyor. İki iş oluyor muhtemelen ama, hem ulusal bilinirliği olan derneğin işi görülüyor, hem de tarikat kendi özerkliğinin devamı için veri toplamaya, etki alanını genişletmeye devam ediyor. Güçlü bir karşı aktivizm oluşmazsa, afet bölgesinden çocuklar tarikat evlerine kaçırılıyor gibi haberler duyabiliyoruz. Neoliberal sistem devletçi-toplumcu politikalar yürütmeyen devleti seviyor, tarikat yapılanmalarıyla ilişkilenen politikaları kucaklıyor. Peki bir aksilik olursa? Böyle haberlerin duyulmasından daha büyük aksilikler olursa? Sistem bu noktada, tarikat yapılanmasını devletin tehdidi haline getiriyor. Önceki ilişki önemsiz bir hata olarak yansıtılıyor. Sonuçta beşer, şaşar. Ama vazgeçilmiyor. Yerine başka ilişkilenmeler inşa ediliyor. İlişkilenme yerine rantın el değiştirmesi demek çok yanlış olmaz sanırım. 

Neoliberal sistem devletçi-toplumcu politikalar yürütmeyen devleti seviyor, tarikat yapılanmalarıyla ilişkilenen politikaları kucaklıyor.

Tarikatların üzerlerindeki baskının kaldırılması ve bağımsız ilahiyatçılar tarafından denetlenmelerine dair yasal düzenlemelerin gerektiğini savunanlar aslında kısaca rant elden gitmesin diyor. Solak bu meseleye dair şunu yazmış: “Tarikat, “yol” anlamına gelir. Tarikatlar, en sahih (doğru) İslam’ın kendisi olduğunu düşündüğü ayrı bir varlık (yol) olarak ortaya çıkmışlardır… Osmanlı döneminde de tarikatlar sorun olmuştur. Tarihte Osmanlı idaresinin denetimini benimseyen bir tarikat gösterebilecek var mı?”. Denetimi de kendi bünyesinde yapmayı istemek tüm kontrolü yasal destekle ele geçirmeyi istemek demek. Sistemi kuran, işleten, denetleyen bir yapı çok doğal olarak tüm bu sürecin yasal ve meşru olmasını da isteyebilir. Sonuçta mesela kendi cezasını kendi kesmek isterse karşısında bir engel kalsın istemeyebilir. Çocukları istismar ettiğine dair kendisinden şikayetçi olunacağını öğrenen birinin arkasında özür notu ile kendini doğalgaz borusuna asarak intihar etmesi4 hiç mi toplumsal değil? 

Sonuç niyetine

Tüm yazıyı bir sosyolog olarak yazmaya çalıştım, tarikatların toplumsallaşma süreci içindeki konumlarına, yoksullukla ve zenginlikle ilişkilerine, kendini ifade etme alanına dönüştürülmelerine, toplumların önemli bir belirleyeni olan din ile birleşip sömürü sistemi yaratabilmelerine,  kriz anlarından faydalanma biçimlerine değindim. Hepsinin ve daha fazlasının sosyolojik araştırmaların konusu olması gerektiğine çok inanıyorum. İrdelensin, sorgulansın, araştırılsın, merak edilsin istiyorum. Sosyolojinin bilgi üretimine son derece saygı duyuyor olmama rağmen içimden sormayı durduramadığım birçok soru var. Yazının son sözü olsun, sosyolog olarak kendim olarak sorayım: Çocukları tarikatlara göndermeye nasıl cesaret ediyor, bir kereden bir şey olmaz söylemine göz yummaya nasıl motive oluyorsunuz? 

  1. Buradan hatırlayabiliriz: (https://www.indyturk.com/node/203856/dünya/işid-mağduru-çocuklar-anlattı-çocukluğumuz-ve-hayallerimiz-çalındı, Güncelleme Tarihi: 28.6.2023) ↩︎
  2.  Buradan hatırlanabilir: (https://www.gazeteduvar.com.tr/tip-ogrencisi-enes-cemaat-yurdundaki-baskilarla-gelecek-kaygisini-anlatip-intihar-etti-haber-1548737, Güncelleme Tarihi: 27.6.2023) ↩︎
  3.  Buradan hatırlanabilir: (https://www.gazeteduvar.com.tr/tip-ogrencisi-enes-cemaat-yurdundaki-baskilarla-gelecek-kaygisini-anlatip-intihar-etti-haber-1548737, Güncelleme Tarihi: 27.6.2023) ↩︎
  4. Buradan bakılabilir: (https://www.milliyet.com.tr/gundem/ibrahim-colak-kimdir-neden-intihar-etti-6376989, Güncelleme Tarihi: 28.6.2023). Bu konunun ayrıca bir twitter içerik analizi ile irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum. ↩︎

Kaynaklar

Gajewski, M. 2019. Sects in the Area of Education od Children and Youth: Situation Analysis and Indıcations for Preventive Measures. Labor et Educatio. C: 7. 

Galli, M. 2013. Christian Families Should Focus on Grace, Not Control. https://www.nytimes.com/roomfordebate/2013/01/08/with-children-when-does-religion-go-too-far/christian-families-should-focus-on-grace-not-control

Lois, K. 2013. In Sects, Children Have Few, If Any, Rights. https://www.nytimes.com/roomfordebate/2013/01/08/with-children-when-does-religion-go-too-far/in-sects-children-have-few-if-any-rights

Solak, M. Cemaatler ve tarikatlar denetlenebilir mi? https://www.teoridergisi.com/index.php/cemaatler-ve-tarikatlar-denetlenebilir-mi