Giderek faşistleşen rejimin yıllardır Kürt illerine uyguladığı kayyımcı politikalar aynı zamanda bölgedeki halkçı yönetimlere, demokrasiye, özneleşmeye ve halk iradesine darbe. Tüm bunlara çocuklar da dahil elbette. Onlar da halkın, toplumun parçası. Tam da bu nedenle ve yerel seçimleri de fırsat bilerek kayyımların çocuk politikasına etkisini konuşmak için sözü DEM Parti Çocuk Komisyonu Eş Sözcüleri Beritan Güneş ve İhsan Seylan’a bıraktık.
Ülkedeki siyasi gidişat açık bir faşizmi işaret ediyor… Kürt halkının demokratik talepleri ve tüm ülkenin barış ihtiyacının çok dışında ilerleyen bu süreç genel seçimler sonrası daha da hızlandı. Şimdilerde yeni bir yerel seçime gidiyoruz. Oraya gelmeden önce, Kürt illerinde çocukların yaşadıkları hak ihlallerini genel bir çerçevede açmanızı istesek?
Kürdistan’da birçok inanç ve kültürden halklar yaşıyor. Türkiye’nin her yerinde çocukların yaşadığı sorunları Kürdistan’daki çocuklar da yaşıyor fakat farklı derinlik ve yoğunluklarda. En öncelikli olanı ise Kürt kimliğinin, dilinin, coğrafyasının inkarı ve inkara bağlı gerçekleşen 100 yıllık asimilasyon ve savaş politikaları. Bu inkarı farkında olmadan da olsa yeniden üretmemek için Kürdistan ifadesini kullanacağız.
Kürdistan’da çocuklar bir savaş gerçekliğiyle karşı karşıyalar. Savaşı doğrudan yaşamayan çocuklar bile bu gerçekten payını alıyor. Bu kolektif hafıza akışı hayatın her alanında çocukların karşısına çıkıyor fakat en net ifadeyle ya formal eğitimin başlangıcında anadilinden farklı bir dil konuşulması ile ya da madalyonun diğer yüzü, Türkçe bilmediği için iletişim kurulamayan aile büyüklerinin varlığı ile.
Diğer en önemli gündem ise Türkiye’de derinleşen bir çocuk yoksulluğu. Bu, halk sağlığı sorununa dönüşmüş durumda. Çocuklar yeterince beslenemiyor. Okula giden çocuklar ne evden yemek götürebiliyor ne de kantinden yemek yiyebiliyorlar. Bu çocukların bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişimini ciddi biçimde etkiliyor. Türkiye’de tablo bu iken en yoksul kentlerin yer aldığı Kürdistan’da bu yoksulluk daha da derin bir halde.
Bununla beraber bütün ülkede çocuklar istismar ve şiddete maruz kalıyor. Bu suçların failleri de oldukça çeşitli. Suçlar, bazen bizzat devlete bağlı kurumların, bakanlıkların protokoller yaptığı kurumlarda gerçekleşiyor. Daha kötüsü ise suç kavramı giderek muğlaklaşıyor. Hal böyleyken iktidar, çeşitli yasal altyapılarla bu şiddeti meşrulaştırabiliyor. Halihazırda Milli Eğitim Bakanlığı’nın protokoller imzaladığı bazı cemaatlere bağlı kurumlarda çocukların evlilik adı altında cinsel istismarına çok sık rastlıyoruz. Türkiye’de muğlaklaşan suç kavramı Kürdistan’da yerini özel savaş politikalarının bir yöntemi halini alıyor yani suç bile sayılmıyor.
Yine çocukların işçileştirilmesi MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) uygulamasıyla yasal zemine kavuşturuldu. Ekonomik krizin derinleşmesiyle hizmet sektöründen mevsimlik tarım emeğine kadar çocuklar, birçok alanda işçileştiriliyorken, staj adı altında neoliberal ekonominin ucuz iş gücü haline getirilmek isteniyor. Kürdistan’da her yıl binlerce çocuk mevsimlik işçi olarak yaşam alanlarından, okullarından ve hatta hayattan koparılıyor. 4 yaşındayken ailesiyle birlikte mevsimlik işçi olarak İnegöl’e giden Urfalı Esmanur’u hatırlayalım. Uyuduğu yerde fark edilmediği için tarım aracı tarafından ezilerek hayatını kaybetmişti. Bir çocuğun tarlada uyumak zorunda kalmasını sorgulamak bize derinleşen yoksulluğu ifade ederken Urfalı Ceylan’ın en verimli tarim arazilerinde iş bulamayan ailesinin İnegöl’e mevsimlik tarım işçisi olarak gitmesi ise Kürt sorununun yayılım alanlarını çok net bir şekilde ifade ediyor.
Son yıllarda Kürdistan, aynı zamanda kapitalizmin en sert emek sömürüsünün yaşandığı merkez haline geldi. Ucuz ve güvencesiz emek rejimi Kürdistan’da, tekstil atölyeleri gibi iş alanları üzerinden yaygınlaştırılıyor. Buralarda çalıştırılanların önemli bir kısmı çocuklar.
Yine uzun yıllardır yaşanan çatışma ortamından dolayı çocuklar zırhlı araçlarla, mayınlarla ve bizzat saldırılarda yaşamını yitiriyor. Son 15 yılda Kürdistan’da en az 20 çocuk zırhlı araçların çarpması sonucu hayatını kaybetti. Çocuklara yönelik tüm suçlarda olduğu gibi bu suçta da failler aklanıyor, çocuklar suçlu ilan ediliyor.
Uyuşturucu da önemli bir sorun alanı olarak önümüzde duruyor. Uyuşturucu kullanan çocukların sayısı gittikçe artarken, kullanım yaşı ise düşünüyor.
Bütün bu sorunlarla beraber Kürt çocukların, Cumhuriyet tarihinden bu yana maruz bırakıldıkları asimilasyon şiddeti sistematik biçimde devam ediyor. Anadilinde eğitim hala katı biçimde yasak ve Kürt çocuklar okullarda bilmedikleri bir dilde eğitim almaya zorlanıyorlar. Çocuklar, toplumsal alanda yaşanan ekonomi, emek, toplumsal cinsiyet gibi alanlarda cereyan eden her sorundan daha ciddi biçimde etkilenirken Kürdistan’da ise savaş politikalarından dolayı bu sorunlar daha çetin biçimde cereyan ediyor.
Kayyımlara gelmeden, seçilmiş başkanların nasıl bir çocuk politikası perspektifi vardı? Kürt belediyelerinde çocuklara yönelik neler yapılıyordu? Yapıldı ya da planlandı mı? Biraz bahsedebilir misiniz?
Yerel yönetimler, toplumsal alanda yaşanan her türden soruna çözüm kapasitesinin geliştirilebileceği bir alandır. Bununla birlikte halkın taleplerinin esas alınarak politika geliştirilebilecek en önemli mekanizma yerel yönetimlerdir. Bu açıdan belediyeler demokrasinin hayata geçmesinde önemli bir misyona sahiptir.
Eşbaşkanlık sistemine dayanan demokratik yerel yönetim politikamız her yurttaşın politikaya aktif biçimde katılmasını esas alır. Bu sadece yasalarda ifade edildiği gibi 18 yaş ve üzerindeki yetişkinlerin politika yapım sürecine katılımı anlamına gelmiyor. Türkiye’de seçme seçilme yaşı esas alınarak politikaya katılım konusunda gençlere ve çocuklara yönelik bir ayrımcılık uygulanıyor. Oysa politika yapmak, hak talep etmek, kentin sorunlarını ifade etmek ve çözüm önerileri geliştirmek çocukların da temel yurttaşlık hakkı. Ancak siyaset alanı başta olmak üzere, bir bütün olarak Türkiye’deki yerleşik çocukluk algısından dolayı çocuklar, bırakın politik özne olmayı, toplumsal özne olarak dahi kabul edilmiyorlar. Çocuklar, hem politik hem toplumsal alandan dışlanıyorlar. Oysa çocuklar toplumsal geçmiş, özne, bugün ve gelecek hakkında pekala fikir beyan edebilirler. Bunun için de yerel yönetimler bu mekanizmaları oluşturmak için oldukça uygun alanlardır.
Belediyelerimizde uyguladığımız eşbaşkanlık sistemi sadece kadınların ve erkeklerin eşit temsiliyetinin bulunduğu bir yerel yönetim modeli değil. Aynı zamanda farklı halklardan, kültürlerden, inançlardan, yaşlardan, sınıflardan herkesin, yani bir bütün olarak halkın eşit katılım yapabildiği bir modeldir. Bu açıdan DEM’in siyasi geleneğini miras aldığı yerel yönetimler deneyimi bu perspektifi esas alıyor.
Belediyelerimizin özgürlükçü ve katılımcı bir çocuk politikası vardı. Sadece çocuklara yönelik politikalar hayata geçirilmiyordu, aynı zamanda çocuklar yaşadıkları kentlere, yaşam alanlarına ve taleplerine ilişkin politika üretebiliyordu. Bunu hayata geçirme konusunda birçok yerde sorun yaşandı ancak Diyarbakır, Mardin ve Van gibi kentlerde önemli oranda hayata geçirdik. Neydi peki bu politikalar?
Öncelikle kent politikalarında çocukların sesi, sözü esas alınıyordu. Kentlerin ekolojisi ve peyzajı çocuklar gözetilerek yapılıyordu. Her proje “Çocuk Etki Değerlendirmesi” raporları doğrultusunda hazırlanıyordu. Parklardan kültür sanat merkezlerine, eğitim alanlarından üretim alanlarına kadar çocuklar esas alınarak kurumsallaşma ve düzenlemeler yapılıyordu. Belediyelerimizin hizmetlerinden bütün çocukların yararlanabilmesi için buna yönelik çocuk politikaları hayata geçiriliyordu.
Belediyelerimiz çok dilliliği esas alıyordu. Çocuklar için çok dilli kreşler açtık. Zarokîstan oldukça özel bir deneyim olarak Diyarbakır’da hayata geçirildi. Burada Kürtçe ve lehçeleri ile Türkçe ve İngilizce eğitim yapılıyordu. Kültür sanat çalışmalarının neredeyse tamamı çok dilli yapılıyordu.
Belediyelerimiz çocuk yoksulluğuyla mücadele ederken iktidarın yaptığı gibi “muhtaç ekonomisi” üzerinden değil hak temelli bir politika izliyordu. Halk sağlığını esas alan belediyelerimizin bulunduğu birçok kentte çocuklar düzenli olarak ücretsiz sağlık taramalarından geçiyordu. Çocukların ücretsiz kullandığı yüzme havuzları, çalışmak ve okumak için okuma evleri, ilçe, belde ve köylerde çocuklarla buluşan sanatsal etkinlikler dahil birçok çalışmalar yapıyorduk. Bununla birlikte toplumsal cinsiyet eşitliğini ve kadın özgürlüğünü esas alan politikalarımız dolayısıyla çocuklar erkek egemenliği ile etkin mücadelenin yürütüldüğü kentlerde yaşıyorlardı.
Erkek şiddetiyle mücadele eden belediyeye bağlı yüzlerce kurumumuz vardı. Belediye’deki Kadın Politikaları Daire Müdürlükleri ile Kadın Merkezleri çocukların güven içinde yaşamalarını sağlıyordu. Çocukların kadın özgürlükçü ve ekolojik kentlerde yaşamaları için binlerce arkadaşımız belediyelerde canla başla çalışıyordu. Ancak halkın iradesine, özgürlüklere düşmanca bir tutumla kayyımlar belediyelerimizi işgal etti ve çocuk özgürlükçü bu modelimizi de yok etmek istedi.
Biz esasen kayyım politikalarına ve bunun çocuk haklarına, Kürt çocukların yaşamına olan etkilerine dair konuşmak istiyoruz sizinle. Bu konu daha çok belli alanlarda konuşuluyor. Peki geçmiş dönem kayyımların, yerellerdeki bu çalışmalara etkileri neler oldu?
Yukarıda yalnızca bir kısmını sıralayabildiğim, çocuk özgürlükçü belediyecilik anlayışımız çerçevesinde yaptığımız hemen hemen tüm çalışmalar yok edilmeye çalışıldı diyebiliriz. Ancak tabii ki bizlerin çocukluktaki üçüncü yol anlayışı iktidarın ve kayyımların tüm saldırılarına rağmen güçlendi, parti içinde ve toplum içindeki benimsenme seviyesi yükseldi.
Belediyelerimize atanan kayyımlar eliyle çocuklar, belediyelerimizdeki yaklaşımın tam aksine iktidarın politik ajandası gereği şekillendirebileceği birer nesne pozisyonuna indirgenmeye çalışıldı. Belediyelerimizin dil, kültür ve hafıza çalışmalarına olan düşmanca saldırıları veya içini boşaltma, özünden uzaklaştırma girişimleri de esasında çocukların kendi yaşamlarının öznesi olma halini ortadan kaldırma, bu yaklaşımın toplumda unutturulması/önüne geçilmesi çabasının bir parçasıdır. Yine iktidarın ve onların yereldeki “eli ayağı” olan kayyımlar; çocukların kindar, toplumuna, halkına, kültürüne yabancı bireyler haline gelmesi için çeşitli tarikat ve cemaatlere bağlı vakıf ve derneklerle protokoller düzenlemektedir. Kayyımlar, tüm bu pratikleriyle yüz yıldır devam eden asimilasyon politikalarının da birinci faili pozisyonuna gelmiştir.
Belediyeleri kazandığımız seçimlerin hemen ertesinde alınan hukuk dışı kararlar neticesinde atanan kayyımların türlü çocuk ve çocuk özgürlükçü belediyecilik düşmanı icraatları arasında Diyarbakır’da Kürtçe eğitim veren Ferzad Kemanger Okulunun kapatılması, Van’da uyuşturucu ile mücadele kapsamında açtığımız Hinar Çocuk Yaşam Merkezi’nin önce isminin Kürtçe olmasından ötürü değiştirilmesi ardından ise kapatılması var. Yine Van’da Kürtçe eğitim veren Xeyri Şinik Kreşi kayyım tarafından müftülüğe tahsis edildi ve sonrasında çocuklar cinsiyetlerine göre ayrılarak, kurum Kur’an kursuna çevrildi. Van’da Nuda Kültür Merkezi’nin ismi Hacıbekir Kültür Merkezi olarak değiştirildi. Zarokistan adlı Kürtçe eğitim veren kreşler kapatıldı.
Lice’de yaşam alanlarına atılan havan mermisinin patlaması sonucu yaşamını yitiren Ceylan Önkol’un isminin verildiği parkın ismi yine kayyımlar eliyle değiştirildi. Kızıltepe’de evinin önünde babasıyla beraber polis kurşunlarıyla katledilen Uğur Kaymaz’ın adına ilçede yapılan heykel kaldırıldı. Yine aynı kayyım, Uğur’un annesini Kızıltepe Belediyesi’ndeki işinden attı.
İktidarın ve kayyımların çocuk ve çocukluğa dair yaklaşımının bir diğer açık göstergesi ise Savur’da öğrencilere verilen bursların, çocuk etkinliklerinin “kamu zararı” olarak nitelendirilmesi; bu kamu hizmeti bedellerinin, yerine kayyım atanan belediye eşbaşkanlarımızdan tahsil edilmek istenmesidir.
Tüm bu bahsettiklerimiz, kapatılan çocuk kurumları, kültür merkezleri sebebiyle Kürt çocukların ve gençlerin sosyalleşme alanları ellerinden alındı. Özel savaş politikalarının bir parçası olarak uyuşturucu çocuklar arasında yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Kayyımlar tarafından sonlandırılan kültür sanat faaliyetleri sebebiyle çocukların kent yaşamına katılabilecekleri hemen hemen tüm imkanlar ellerinden alındı.
Son olarak yeni dönemde yerel yönetimler ve çocuk politikaları, çocuk haklarının hayata geçirilmesi ve katılımlarının sağlanması noktasında çalışmalarınız var mı?
DEM Parti olarak her alanda olduğu gibi çocukluk alanında da demokratik siyaset zeminini yerel dinamiklerle örmek ve kentleri tüm özneleriyle birlikte yönetmek istiyoruz. Çocuk politikalarını, çocuklarla birlikte ve çocukların ihtiyaçları ile sorunlarını esas alarak geliştireceğiz. Yerelin en dinamik özneleri olan çocuklarla bütün yaşam alanlarımızı yeniden inşa edeceğiz. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yeni yaşamı çocuklarla birlikte kuracağız. Bunun için seçim beyannamemizde de yer aldığı gibi kısa, orta ve uzun vadede her alanda çocuk politikalarını hayata geçirmek istiyoruz.
Öncelikle OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lerle sömürge valisi gibi hareket eden kayyımlar eliyle toplumdan çalınan tüm çocuk kurumlarını yeniden hayata geçirip geliştireceğiz. Belediyelerdeki tüm yasal düzenlemelerde “Çocuk Etki Değerlendirmesi (ÇOED)” uygulamasını esas alacağız. Çocuk politikalarını hayata geçirmek için belediyelerimizde “Çocuk Politikaları Daire Başkanlığı” kuracağız. Daire Başkanlığı bünyesinde “Çocuk Meclisleri”ni çocuklarla birlikte yapılandıracağız. Çocuk meclisleri bünyesinde oluşturulacak olan “Çocuk Danışma Kurulu”nu esas alarak çocukların yararlanabilecekleri mekânlar inşa etmenin yanı sıra, şehirleri çocuk dostu hale getireceğiz.
Çocuk yoksulluğuyla mücadele ve çocukların işçileştirilmesinin önüne geçmek için temel gelir güvencesi ve ona eşlik edecek ücretsiz sağlık, barınma, ulaşım gibi hakların güvence altına alınması için çalışmalar yürüteceğiz. Yaşamın özneleri olan çocukların, hak temelli dayanışma ekonomisi içerisinde üretirken öğreneceği, deneyim kazanabileceği mekanizmalar olarak çocuklarla birlikte “Ekolojik Çocuk Kooperatifleri” kuracağız.
Çocukların anadillerinde kültürel-sanatsal, bilimsel, sportif deneyimler yaşayabileceği, oyunlar oynayabileceği ve sosyalleşebileceği mekânları inşa edeceğiz. Siyasal İslam referanslarını esas alan tarikat, cemaat ve diğer oluşumlara karşı özgürlükçü laik bir anlayışı esas alan “Çocuk Akademileri” kuracağız. Çocukların yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme hakkına erişimini sağlamak için her mahalleye erişilebilir “Gıda Bankaları” kuracağız. Bütün belediyelerimizde “Çocuklara Duyarlı Bütçelemeyi” hayata geçireceğiz. Nöroçeşitli çocukların yaşamın bütün alanlarına özgürce katılımını sağlamak için gerekli tedbirleri alarak kentleri erişilebilir hale getireceğiz. Çocuklarda her türlü bağımlılığın son bulması için önleyici ve koruyucu politikaları hayata geçireceğiz. Özel savaş politikalarından biri olarak kullanılan ve Türkiye genelinde 9 yaşa kadar inen uyuşturucu bağımlılığına son vermek için etkin politikalar üreterek aileler ve çocuklar için farkındalık eğitimleri düzenleyeceğiz. Göçmen ve mülteci çocukların toplumsal yaşamın her alanına eşit katılımlarını sağlayacağız. Evlilik adı altında çocuk istismarını önlemek için etkin bir mücadele yürütecek, farkındalık yaratıcı faaliyetler düzenleyeceğiz. 18 yaşına kadar tüm çocuklar için şehir içi ulaşımı ve kültürel etkinliklere katılımı ücretsiz hale getireceğiz. Tüm çocuklar ve ebeveynlerle ergen sağlığına dair çalışmalar yürüteceğiz. Başta kız çocukları olmak üzere bütün çocukların eğitimlerini sürdürebilmeleri için ücretsiz yurt, servis ve internet hizmeti sağlayacağız. Çocuk bakım hizmetlerini yaygınlaştıracağız. Çok dilliliği esas alan kreşler açarak çocuklara tam gün hizmet vereceğiz. Sokakları, ulaşım araçlarını, parkları ve oyun alanlarını nöroçeşitli çocuklar dahil bütün çocuklar için erişilebilir ve güvenli hale getireceğiz.
Çocuk “İhmal ve İstismarına Karşı Mücadele ve Danışma Merkezleri” açacağız. Çocuklar için belediyelerimiz bünyesinde Masal Evleri/Oyun Evleri/Mala Çirokbêjan, “Çocuk Müzik Evleri” kuracağız. Çocuklarla ilgili çalışmalar yürüten sivil toplum örgütleri ve yerel dinamiklerle iş birliği yapacak ve bu kurumların faaliyetlerini destekleyeceğiz. Kanunla ihtilaflı hale getirilmiş çocuklara hukuki ve psikolojik destek sağlayacağız. Tüm okullarda ve köylerde gezici ve ücretsiz ağız ve diş sağlığı taraması çalışmalarını yaygınlaştıracağız, ihtiyacı olanlara ücretsiz tedavi hizmeti vereceğiz. Çocuklara güvenli yaşam alanları sağlamak için yerellerimizde tüm yapıları depreme karşı dayanıklı hale getireceğiz ve güçlendireceğiz. Yeni yapıların deprem gerçeğini dikkate alacak şeffaf, denetlenebilir bir anlayışla inşa edilmesini sağlayacağız.
Çocuklarla ilgili atacağımız her adımda; başta BM Çocuk Haklarına dair Sözleşme olmak üzere, uluslararası çocuk hakları belgelerini referans alacağız.
Bu yoğun zamanlarda röportajı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Kolaylıklar diliyoruz.
