Şubadap Çocuk: Yüzünü Eşit ve Özgür Dünya İhtimaline Dönmüş Müzikli Bir Çaba

Çocuk şarkıları denince akla gelen ilk grup Şubadap! Yıllardır ülkenin sayısız ilinde, ilçesinde, köyünde, okulunda çocuklarla şarkıları buluşturan Şubadap ile gerçekleştirdiğimiz röportajı ilginize sunuyoruz. Şarkılarının, yöntemlerinin daha çok çocukla buluşması dileğiyle. 

Merhaba, biz bu röportajı yaparken siz turnedeydiniz ve bu yoğun, çocuklarla dolu birkaç hafta demek. Nasıl geçiyor, geçti turne?

Evet, Mersin, Adana ve Hatay, Urfa, Diyarbakır, Mardin ve Batman’da, çeşitli ilçe ve alanlarda, çoğunlukla köy okullarında konserler vermek üzere çıktığımız turneyi tamamladık. 

Hafta içi günlerde devlet ilkokullarında, hafta sonlarında da merkezlerde konserler gerçekleştiriyoruz. Bu, 2017 yılından beri yaptığımız sekizinci turne. Yine çok keyifli geçiyor. Çocuklara pek çok şey taşıdığımızı düşünüyoruz bu konserlerle, bir o kadar da onlardan öğrenerek ilerliyoruz. 

Turneler, tekil konserlerden birkaç yönüyle ayrılıyor. İlk olarak, her gün yaptığımız işi tekrar ettiğimiz için, ekibin kendi içine dair yenilikler ve derinleşmeler ortaya çıkıyor: Her akşam o gün ile ilgili değerlendirmeler yapılıyor. Bu hem sonraki günlerdeki konserleri besliyor hem de ekip içinde algılarımızı ortaklaştırıyor. 

İkincisi, başka zamanlarda gitmeye pek imkan yaratamadığımız köylere, mahallelere gittiğimizde çocukların dışında karşılaştığımız kişilere feyz oluyor ve onlardan feyz alıyoruz. Örneğin Şubadap bir köyde konser verdiğinde, 3 grup insan izliyor konseri: Çocuklar, öğretmenler, köy ahalisi. Çocuklarla şarkıları buluşturduktan sonra öğretmenlerle fikirlerimizi paylaşma, köy ahalisinin evlerinde çay-kahve içme şansına erişiyoruz. Çok çeşitli insanlarla tanışıyoruz. Yüzlerce hikaye ile dönüyoruz evimize. 

Üçüncüsü, zaman, ekonomi ve mesafe nedeniyle ayrı ayrı gitmemizin mümkün olmadığı yerleri, turne ile, yoğunlaştırılmış bir programda ziyaret edebiliyoruz. Elbette dışarıdan göründüğü kadar kolay olmuyor. Planlaması ve ekonomik olarak bizi zarara sokmayacak formüller bulunmasının yanında fiziksel yorgunluk da cabası.. Ama bu, zoraki verdiğimiz bir emek değil, o sebepledir ki herhalde tatlı bir yorgunluk bu, çocukların birkaç şarkıya coşkuyla eşlik etmesine bakıyor geçmesi.

Geçmişten bugüne ulaşan çocuk şarkıları külliyatının hem çocukların yaşamından ve dinleme ihtimallerinden oldukça uzak hem de düşlediğimiz dünyanın kodlarıyla ilişkisiz olması bizi yeni şarkılar yapmaya yöneltti.

Bu yoğunlukta bizimle röportajı kabul ettiğiniz için teşekkür eder hemen sorulara geçelim isteriz. Şubadap, daha ismiyle bile merak uyandıran bir grup. Biraz anlatır mısınız, nasıl başladınız, nerede kuruldunuz ve tabii neden Şubadap?

Çalışmalar İzmir’de başladı. Halkevleri’nin mahallelerde yaptığı yaz okullarındaki müzik çalışmalarında beliren yeni bir çocuk şarkıları repertuvarı ihtiyacı temel itki oldu. Geçmişten bugüne ulaşan çocuk şarkıları külliyatının hem çocukların yaşamından ve dinleme ihtimallerinden oldukça uzak hem de düşlediğimiz dünyanın kodlarıyla ilişkisiz olması bizi yeni şarkılar yapmaya yöneltti. İlk şarkılar yine İzmir’in mahallerinde çocuklarla birlikte çalışıldı. Bir kısmı pek beğenilmedi, bir kısmıysa hem çocuklar hem de yetişkinler tarafından ilgiyle karşılanınca ve şarkılar çok çeşitli alanlarda süzgeçlerden geçebilince, İzmir Müzisyenler Derneği’nin de desteğiyle 2013 yılında “Bilmiş Çocuğun Şarkıları” isimli bir albüme dönüştü. Şubadap ismi aslında bu albümden sonra gelmiş oldu, albümdeki bir şarkının ismi Şubadap Şubi’ydi. Soru sormak üzerine yaptığımız ve sözlerini değerli yazar ve dramaturg arkadaşımız Selda Uzunkaya’nın yazdığı şarkının nakaratında <takatuka> tadında ritmik bir sözcük kullanmak istemiş ve uydurmaların en sonunda bunda karar kılmıştık. Yani Şubadap kelimesinin henüz bir anlamı yok. Biz <soru soran çocuk> anlamını yapıştırmaya çalışıyoruz, bakalım sözlüklere girebilecek mi 🙂

Sizi tanımak, tanıtmak ne güzel! Peki çıkış noktanız neydi ve çıkış noktasından bu yana Şubadap yola nasıl devam etti?

Çıkış noktamız Türkçe çocuk şarkıları repertuvarına, düşlerimize eşlik edebilecek nitelikte çocuk şarkıları eklemekti. Fakat yol yürüdükçe genişledi. Tanıştığımız her bir kişi, yaptığımız her yeni çalışma bizim ufkumuzu genişletti.Çocuklarla uydurmacalardan albümlere, albümlerden konserlere, konserlerden turnelere, turnelerden kitaplara, şarkıları farklı dillere çevirmelere, öğretmenler için yaptığımız kılavuz çalışmalarına kadar bir dizi çalışmayı da heybemize koyduk. 

Belki zaman geçtikçe daha da berraklaşacaktır ama geçmişten bugüne ürettiklerimize bakınca şimdilik özetle şunu söyleyebiliyoruz ki, Şubadap Çocuk, çocukların ihtiyaçlarıyla toplumun ihtiyaçlarının kesiştiği bir alanda yüzünü eşit ve özgür dünya ihtimaline dönmüş müzikli bir çaba. 

Şarkı konularını, çocuklar, öğretmenler, çocuklarla çalışanlar, ebeveynler gibi çok sayıda gruptan fikir alarak belirliyoruz.

Her albümünüzde zengin bir içerik ve tema var. Barıştan ekolojiye, emekten eğitime kadar… Bunları nasıl belirliyorsunuz?

İlk albümlerde aynı temadaki şarkılardan oluşan albüm formatını denedik. Fakat zamanla (albüm dinleme biçiminin de giderek silikleşmesiyle) albümdeki her şarkının farklı bir temada olması fikri daha uygun geldi bize. “Dino’nun Şarkıları”ndaki evrim temalı 6 şarkı ve “Gökyüzü Kimin?” albümündeki doğa ve ekoloji temalı 7 şarkıdan sonra, diğer albümlerdeki tüm şarkılar farklı farklı konuları ele aldı. Şarkı konularını, çocuklar, öğretmenler, çocuklarla çalışanlar, ebeveynler gibi çok sayıda gruptan fikir alarak belirliyoruz. Bunlar çocukların ve toplumun ihtiyaçlarının kesişiminde aranan konular oluyor. Konuları belirledikten sonra konu hakkında grubumuzun ortak fikrini ve söylemini ortaya çıkarıyoruz. Ardından da başlıyor uydurmalar 🙂

Bütün bu işlerin arka planda beslendiği kaynaklar nelerdir diye merak ediyor insan. Mesela hangi pedagojik kanallardan faydalanıyorsunuz, bunları nasıl tartışıp süzüyorsunuz, dünyadaki farklı örnekleri de inceliyor musunuz?

Çalışmalar pedagojik tartışmalarla başlamadı ama pedagojik bir pozisyon alma ihtiyacı giderek daha da belirginleşti. Bu konuda çok sayıda okuma ve tartışma yaptık. Tartışmalarımızı ve çıkarımlarımızı pratiklerimizle sınadık. Halen pedagojik okumalar, tartışmalar devam ediyor. 

Dünyanın pek çok noktasından çocuklara, eğitime ve müziğe dair farklı pratikleri ve bu pratiklere kılavuzluk eden öğretileri inceledik. Kültür ve eğitimin dönüştürücü işlevi ile özel olarak ilgilenen Antonio Gramsci, Ezilenlerin Pedagojisi eseriyle tanınan Paulo Freire temel kaynaklar olarak varlığını sürdürüyor. Elbette Makarenko’nun okul deneyiminden Summerhill okullarına, Porto Allegre’den Venezuela’dan kıtaya ve dünyaya yayılan El Sistema örneğine kadar pek çok pratik de bizlerde izler bırakmış durumda. Bunlar pedagojik bakışımıza doğrudan şekil vermemiştir belki, ama mutlaka bu izleri de cebimize koyarak ilerliyoruz. Bunların yanı sıra Kodaly, Dalcroze, Orff, Suzuki’nin isimleriyle özdeşleşmiş olan 20. yüzyılın öne çıkan müzik eğitim yaklaşımları da müzikleri oluşturma ve çocuklarla buluşturma şeklimizi besledi. Bir diğer kaynak da geçmişten bugüne uzanan çocuk şarkıları ve bugün çeşitli coğrafyalarda üretilen çocuk şarkıları. Bu topraklarda, Osmanlı döneminde dahi çocuk şarkıları diye bir şeyin varlığından söz edebiliyoruz ancak özellikle Muammer Sun’un şarkı üretimleri, çocuk korosu çabaları ve ardından da Barış Manço ve diğer popçuların çocuk şarkılarına yer vermesiyle beraber bir külliyatın oluştuğunu söyleyebiliriz. Burada 2 grubun altını özellikle çizmemiz gerekiyor: Fatsa Çocuk Korosu ve İstanbul MKM (Mezopotamya Kültür Merkezi) Çocuk Korosu. Çocuk şarkıları külliyatına birer albüm kazandıran bu iki çalışmanın ortak özelliği döneminin çocuklarının dili ve ihtiyaçlarıyla toplumun ihtiyaçlarını kesiştirmeye çalışmasıydı. İşte biz de bu toplam mirasın taşıyıcısı olmaya gayret ediyoruz. Elbette dil ve müzikal biçim olarak günümüz çocuklarına tercüme edilmiş haliyle. 

Tüm bunların yanında dünya örneklerini de takip etmekten geri durmuyoruz. Özellikle Latin Amerika’dan Canticuanticos, Palavra Cantada, Dúo Karma, Pim Pau gibi gruplar, Fransa’dan Alain Schneider gibi grup ve kişiler müziğimize feyz oluyorlar. Dünya turnesine çıkmak gibi bir hayalimiz var. Belki bu gruplarla birlikte yaparız, kim bilir 🙂

Devlet okullarındaki Şubadap Çocuk konserleri parasız, ama emeksiz değil!

Okullardan derneklere, kültür merkezlerinden belediyelere kadar pek çok yerde farklı kesimlerle yan yana geliyorsunuz. Şubadap’ın buralara gitmek için temel ilkeleri nelerdir?

Çok çeşitli yerlerde konserler gerçekleştiriyoruz. Şöyle bir hesapladığımızda, yılda yaklaşık 110 tane Şubadap Çocuk konseri yapabildiğimizi görüyoruz. Bu konserlerin yarısını, başta köy okulları olmak üzere devlet ilkokulları, çocukların ve toplumun yararına çalıştığını düşündüğümüz, bütçesiz dernekler ve oluşumlar ile konser bedeli almadan gerçekleştiriyoruz. Diğer yarısını da belediyeler veya özel okullarla yaptığımız bedelli konserler ve kendi düzenlediğimiz biletli konserler oluşturuyor. İlkesel olarak AVM’lerde ve şirket etkinliklerinde çalmıyoruz. 

Derneklerle ve devlet okullarıyla birlikte yaptığımız konserler için başvuruları kabul ettiğimiz bir form hazırladık. Web sitemizden erişilebilir haldeki bu forma yapılan başvurulardan rotamıza uygun olanlara önden haber verip gidiyoruz. Buradaki okullar bizim kalacak yer, yemek gibi temel masraflarımızı karşılıyor. Bunu karşılarken çocuklardan para toplanmaması ve herhangi sponsorluk ilişkisine girilmemesi de temel ilkelerimizden. Yine bu konserler için okuldaki tüm öğretmenlerin bir ön hazırlık emeği vermesini istiyoruz. Ön hazırlık çalışmalarının sonucu olarak çocuklar şarkıları öğrenmiş oluyor, okulda bir Şubadap panosu oluşuyor. Konserlerden sonra da öğretmenler odasında bu yaptıklarımızı, ilkelerimizi ve çalışmalarımızı anlatıyoruz. Özetle, devlet okullarındaki Şubadap Çocuk konserleri parasız, ama emeksiz değil!

Peki, çocukların katılımı üzerine konuşalım mı biraz da? Çocuklar bu işin neresindeler ve neden, nasıl oradalar?

Çocuklar çalışmalarımızın çeşitli yerlerinde her daim oluyorlar. Şarkıların konularının belirlenmesinden içeriğine, müziğinden kullanılacak çalgılara kadar pek çok şeye dair çocukların fikirleriyle yetişkinlerin fikirleri bir arada ele alınıyor. Pandemi döneminde dahi canlı yayınlar, sınıfların çevrim içi derslerine konuk olma gibi farklı yöntemlerle buna devam ettik. 

Çocukların, şarkıların doğrudan sözlerini yazdığı ve onları besteledikleri de olabiliyor. Ama şarkının çatısı çoğunlukla yetişkinler tarafından ortaya çıkarılıyor. Albümlerde şarkıları çocuklar seslendiriyor. Şarkılar söz ve müzik anlamında netleştikten sonra çocuklarla şarkılara daha ince çalışma çalışma başlıyor. Kelimelerin telaffuzundan doğru notaları seslendirmeye kadarki çalışmaları içeren bir dizi çalışma yapıyoruz. Ve ardından da ses kayıt sürecini başlatıyoruz. Çok sayıda ses kayıt denemesi yapılıyor ve sonunda çocuklar şarkıları seslendirmek için stüdyoya giriyorlar. Bu bölümde özellikle bir şeyin altını çiziyoruz: Bu albümde hepimizin emeği olacak, onun sesi az çıkmış, bunun sesi çok çıkmış gibi şeyler bizim için önemli değil. Önemli olan tüm çocuklara güzel bir albüm sunabilmek ve bunu yaparken de hep birlikte bu emeğin bir parçası olabilmektir.

İzmir’in Harmandalı Mahallesi’nde uzun yıllardır çocuklarla çalışıyoruz. Harmandalı Kültür Sanat Derneği bünyesinde 9 yıldır süren çalışmalarda şimdi 3 kuşaktan çocukla aynı anda yol alıyoruz. Sırasıyla lise, ortaokul ve ilkokulda okuyan çocuklarla müzik temelli çalışmalarımız dahilinde çocuklar önce koro, ritim, org çalışmalarına katılıyor, ardından kendi seçtikleri bir çalgıyla devam ediyorlar. Sonra da Şubadap Çocuk konserlerinde çalmaya ve ekibin bir parçası olmaya başlıyorlar. 

Müfettişlerin bile uğramadığı köylerde konserler veren ve tüm üretimlerini çocukların kullanımına sonuna kadar açan bir ekip olarak çocukların sanata erişim hakkı konusunda da iş görüyoruz gibi gözüküyor.  

Bir bütün olarak çocuk hakları alanına ya da çocuklara dair politikaya (egemen olan) bakacak olursanız; Şubadap’ın yaptığı şey orada nereye denk düşer sizce?

Çocuk hakları alanına dair fikrimizi şarkıda ifade etmiştik: “Çocuk hakları nerede? Göremiyorum, nerede”. Hatta kitabını yazmak için temel çatışma noktasını da bulduk geçenlerde. Çocuk hakları: var ama yok. Yetişkin insanların, hayvanların, işçilerin, kadınların hakları ne durumdaysa çocukların hakları da yaklaşık benzer durumda; bir uyarıyla: Çocuklar henüz kendi hak mücadelelerini yürütebilecek güç ve bağımsızlığa sahip değil. Dolayısıyla bir miktar yetişkin desteğine ihtiyaç var. 

Şubadap Çocuk’un, bu desteğin müzik tarafı olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca müfettişlerin bile uğramadığı köylerde konserler veren ve tüm üretimlerini çocukların kullanımına sonuna kadar açan bir ekip olarak çocukların sanata erişim hakkı konusunda da iş görüyoruz gibi gözüküyor.  

Bugüne kadar sayısız yere gidip sayısız çocukla buluştunuz. Bunları şöyle bir hatırlarsanız, neler öne çıkar, neleri yaptık ya da yapamadık, nasıl ilerliyoruz derdiniz? Belki bu yolculuklardan bir anekdot bile anlatırsınız bize ve biz de işte bu deriz 🙂

Sürekli olarak gelişen, değişen bir çalışmanın içerisindeyiz. Yeni bir çocukluk kültürünün müziğine dair ipuçlarını yakaladığımızı düşünüyoruz. Çocuk şarkıları külliyatına 40 yeni şarkı kattık, 5 şarkı daha yolda. Dolayısıyla repertuvara da anlamlı bir katkı yaptık. Bize göre işin güzeli bütün bu süreçlerin belgesel videolarını hazır etmiş olmamız, tüm toplantılarımızın ve  bütün gelişim süreçlerimizin kayıt altında olması. 

Oğlanlar inek sağamazmış”, “Kızlar traktör kullanamazmış”, “Oğlanlar çalışkan olamazmış”, “Kızlar arkadaşının evine gidemezmiş”…

Anekdotlarımız çok fazla. Belki bambaşka bir röportajın konusu bile olabilir. Şimdi konserlerden bize kalan birkaç örnek verelim. Konserlerde şarkılar sırasında durup şarkıda yönelttiğimiz sorulara çocuklardan cevap alıyoruz. Gökyüzü Kimin? şarkısında “Ağaçlar kimin?”, “Dereler kimin?” diye sorduğumuzda hiç unutamadığımız, bize bölgenin sosyolojisine dair fikir veren şöyle cevaplar oldu: “Belediyenin”; “Atatürk’ün”; Karadeniz’deyken “Lazlarun”; hatta Kıbrıs’tayken,  “Ankara’nın”…

Kız çocukları ve oğlan çocukları arasındaki eşitsizliği ele aldığımız Fasa Fiso şarkımız sırasında da durup çocuklardan kız ve oğlan çocuklarıyla ilgili söylenen, kendi karşılaştıkları fasa fisoları söylemelerini istiyoruz. İşte o zaman yereldeki çelişkiler dökülüyor: “Oğlanlar inek sağamazmış”, “Kızlar traktör kullanamazmış”, “Oğlanlar çalışkan olamazmış”, “Kızlar arkadaşının evine gidemezmiş”…

Son soru 🙂 Bu röportajı okuyacaklara mesajınız olur mu? Elden ele yayılıp büyüyecek, belki yeni kapılar açacak bir not.

Kültüre dair yapılan her şey bugünün ve yarının toplumu ile ilgilidir. Çocuk şarkıları da, okullardaki müfredat da, tiyatro metinleri de, çocuklara yaklaşımımız da dünya görüşümüzün bilerek ya da bilmeyerek yansımalarıdır. 

Bu dünyadan memnun değiliz, ama burası bizim evimiz. İşte bu çatışma içerisinde çocuklarla buluşuyoruz. Onlarla müzik üzerinden paylaşımlar yapıyoruz. Aktarmak istediğimiz ve almaya hazır olduğumuz pek çok şey var.  Mevcut dünyadan memnun değilsek, onu değiştirmek için bir çaba içerisine girmek zorundayız. Ve bunu yapmak istiyorsak önce kendimizi yıkmaya hazır olmalıyız. Hakkımızı aramıyorsak, dünyayı çocuklar ve herkes için yaşaması mutlu bir yere dönüştürmek için çaba göstermiyorsak çocuklara öğretecek, aktaracak, çocuklarla paylaşacak bir şeyimiz yok demektir. İşte onun için Freire’nin yolunu takip ediyoruz: Öğretmek için öğren, öğrenmek için öğret!